31 Mart 2009

KeLiMeLeR


Nicedir yalınlaşmış, yalnızlaşmış kelimelerim usta kalemlerin kelimelerine hayranlıkla bakıyor uzaktan ;) Şimdi biraz kelimeleri hatırlayalım...
Beynimizin kabuğu nispetindeki “korteks”te[1] biriken biriken biriken o binlerce kelime, nasıl oluyor da birbiriyle ilintili yollardan akıp gidiyor, birbirini buluyor, birbiriyle kaynaşıyor ama karışmıyor.. Bu, acı ve tatlı suların birbirine karışmadan akıp gitmesini sağlayan yüce Yaratıcı’nın yüce bir takdiri…Korteksimize yüklediği nice yetenek..Ama en derini, en olağanüstü olanı ve en şaşırtıcısı da kelimelerde saklı olmalı..
Hangi kelime ne zaman yüklem, ne zaman tümleç, ne zaman özne olacağını hiç düşünmeden motor kortekse gidip, kaslarla bir ses şeklinde dışarı çıkıyorken, bazen de işte şimdi olduğu gibi el kaslarını koordine eden korteks tarafından yazı olarak dökülüyor..
Beyinde birbiri arasında bağlantı olan bölümler vardır…Ufacık bir tümör ile bu yollardan biri kesilse, abuk subuk sözler çıkmaya başlar dudaklardan…Ya da azıcık bir iskemi olsa, dizartri [2]gibi kekelemeler olur, logore[3] gibi kelime kusmaları olur…Bazen sadece motor korteks haraplanır da, kelimeleri mantıklı bir şekilde bir araya getiren beyin bölgesi sağlam olmasına rağmen, doğru içerik yanlış söz parçalarına dönüşür ve laf salatasından başka bir şey olmaz..

Ne büyük mucize tüm yolakların düzenli bir şekilde çalışıyor olması ve milisaniyelerden de küçük zaman dilimlerinde tüm bu motorsal sinirsel işlemlerin gerçekleştirilmesi..
Ah kelimeler, şimdilerde yalınlaştırdığım, yalnızlaştırdığım kelimelerim..
Gün be gün nice dimağdan eksilen kelimeler..
Eksilen hisler ve düşünceler..
Çünkü ne çok hissediyorsa ve ne çok düşünüyorsa insan, o kadar çok kelimeyi geçirir korteks yolaklarından..

Düzgünce, ahenklice, nazikçe, edeplice… Sadece korteksi değil, süperegosu[4] da sağlam olan insanların ancak böyle olabilir kelimeleri… Edepten kuşatılmış bir tatlı sınır ile, sevgiyle kuşatılmış renkli öğeler ile, bilgiyle aydınlanmış bir dimağın akıllıca tavırları ile bezenmiş kelimeler..
Kelimeler ki, sahibinin dağarcığının, geçmişinin, kalbinin izlerini taşıyan, onları geleceğe taşıyan, ve yazıldığında onları unutulmaz kılan kelimeler..

[1] Korteks (cortex): Beynin en önemli fonksiyonlarının bulunduğu beyin bölgesi, bilinçle yapılan hareketlerin ve düşüncelerin kontrol edildiği bölgesi
[2] Dizartri: Tıpta beyincik hasarının neden olduğu peltek konuşma, kelimeleri tam olarak çıkaramama
[3] Logore: Aşırı ve hızlı hızlı konuşma, söz ishali
[4] Süperego: Süperego, ego ve id'i kontrol eden karakter bölümü. id isteğin hemen olmasını ister, ego gerekli şartların yerine getirildiğinde o isteğe ulaşılacığını belirtir, süperego ise hem id'i hem egoyu belli bir süre idare ederek, yapılacak davranışın toplumsal şartlara, ahlak vs. gibi şeylere uygunluğu belirler, ona göre hareket sağlanır.

26 Mart 2009

....


Evanescent
Originally uploaded by vortex_bits
Güneş ve yağmur çok iyi anlaşamazlar hani..Biri çıkınca ortaya, diğeri kaçar, saklanır.. Ama nadiren de olsa bazen buluşup gökyüzünde eşsiz görüntüler sergilerler..
Yağmur taneleri, gün ışığında ışıl ışıl iner yere..Değdiği her yeri de ışıldatırlar..
Bugün öyle bir gündü işte..
Tıpkı ölüm ve yaşamın barışması gibi, yağmur da güneşle barışmış ve başını göğe yöneltebilecek kadar sıkıntısız, ferah olan insanlar için bir bahar şenliği oluşturmuştu..Ama bazıları için değil..
Ölü gibi görünen ağaçların canlandırıldığı bugünlerde, birileri de hayat sınavını tamamlayıp, hepimizin çıkacağı yolculuğa çıkıyorlardı..
Ayrılık elim ya, sevdikleri için bahar; kış, gün; gece oluyordu..
Ne mevsim, ne gün ve ne de güneş ilgilendiriyordu onları...

İşte bugün, 36 yaşında bir hastanın yakınları, bahardan, yağmurdan, güneşten bihaber koşturuyorlardı..
Ne var ki bazılarının dünyadan ayrılışı ansızın olurken, bazıları da dikenli bir tele takılmış bir örtüyü söküp alır gibi acıtarak gidiyor buralardan..

Ama ölüm, acıları sonlandıran bir kurtuluş oluyor bazen..
Öyle acılar var ki şahit olduğum, bazen içimden Allah acılarından kurtarsın ve ölümü ona kurtuluş etsin diyorum..

Hangi zaman, hangimizin ne şekilde bir ölümle karşılaşacağımız sadece Yaratan'ın bilgisinde.
Bugün sabah bir kabus görmüştüm..Arabamızı haydutlar durduruyor ve elinde bıçak olan bir tanesi beni kovalıyordu...Koştum koştum koştum....uyandım...hala kalbim hızla çarpıyordu..
Bir gün böyle bir şeyle karşılaşmayacağım ne malumdu?..
Rabbime sığındım ve verdiği emniyet için şükrettim..
Ölümü hissettim..

Ki, belki de hissettirmeden gelecek bir gün..
Ya da en derinden hissettirerek..


Keşke korkmadan da, ölümle yüzleşmeden de hissedip hatırlayabilsek ::


''Sağlık ve boş vakit insanlardan pek çoğunun bunlardan faydalanmak hususnda aldandıkları iki büyük nimettir'' Buhari...

ve bittiğinde hayatımız, pişman olmayacak şekilde yaşayabilsek..

İnşallah...

Selam ve sevgilerimle....

19 Mart 2009

Deniz altındaki volkan patladı, Pasifik'te bir ada böyle doğdu

Evet, haberlerde pek çoğumuzun şahit olduğu bu manzara tüyler ürpertici aslında..

Denizin altında, yani ki, yangın söndürmede kullandığımız "su"yun kilometrelerce altında bir volkan harekete geçti.

Dünyanın merkezinin aslında bir ateş topu olduğunu yeniden hatırlattı..
Yani güvenle bastığımız "yer"in aslında hiç de sağlam olmadığını..
Tıpkı uzay boşluğunda bir yere tutunmadan dönüp duran dünyada, bu dönüşü hissetmeden, fark etmeden yaşadığımızı unuttuğumuz gibi, yerin altında da ne büyük hengame olduğunu unuttuk. Unuttuk ve güvenle, kibirle bastık ayaklarımızı yere..
Bugün, neyle içli dışlıyız en çok?..Bugün, neye ve kime bağlıyız en fazla?..
Bir volkan patlayıverse ayaklarımızın altında, neye sarılırız en çok?..Nereye kaçar, nereye sığınır ve kimden yardım isteriz çaresizce?...

Bugün, emniyet altında yaşamamızı kime borçluysak,
İşte ancak O'na sığınabiliriz öyle dehşetli bir günde..

Öyleyse, emniyeti elinde tutan Rabbimize sığınalım bugün de, her gün de...

06 Mart 2009

Durogesic transdermal flaster...


Dün, asistanlığa ilk başladığım günlerde taburcu ettiğimiz bir hasta yakını geldi.

Hasta çok sıkıntılı, son dönemlerini yaşayan bir hastaydı ve taburcu ederken de her şeye hazırlıklı olmalarını tembih ederek ailesini bilgilendirmiştik.
Taburcu ettikten yaklaşık 10 gün sonra hastanın eşi ilaç yazdırmaya gelmişti, yazmıştık.
Aradan neredeyse bir buçuk ay geçti.
Hasta ilaç yazdırmaya geldiği esnada eşi evde son nefesini vermiş. Allah rahmet eylesin.
8 aylık hastalık süresince hep yanında olan, çevresinde pervane gibi dönüp koşuşturan, kah kan verdirmek için 5 kişi bulup saatlerce çırpınan eşi, son nefesinde yanında olamamış.
En çok üzüldüğü de bu olmuş eşinin..

İmkanlar dairesinde insan elinden geleni yaptıktan sonra, kaderde tarihi belli olan ölümün önüne hiçbir şey geçemez.

Ama bugün, ama yarın, ama acıyla, ama ferahça gelip bulacak herbirimizi ölüm..

Takdir böyle ve sırası gelen gidiyor. Ölüm haktır, sadece ayrılık elem veriyor geride kalanlara.

Ama "Kişi sevdiği ile beraberdir" demiş peygamberimiz..
Birbirini sevenler, birbiri gibi yaşayanlardır ziyadesiyle..Birbiriyle hayatı paylaştıkları gibi, ahireti de paylaşacaklardır belki de..

İşte K.İ'nin de sırası gelmiş ve gözleri yaşlı, kalbi metin, fedakar eşinden ayrılarak kabirde yerini almıştı. O can verirken, eşi hala bir ümitle hastanede ilaç yazdırmakla uğraşıyordu.

O gün eşinin hastaneye gelip yazdırdığı; zor temin edilen, oldukça pahalı ilaçlar, daha kutusu açılmamış bir şekilde elindeydi dün..
" Eşim vefat etti, onun hayrına bu ilaçları almaya gücü olmayan hastalara verir misiniz" diye gelmişti...

İşte o ilaçlar narkotik ağrı kesici olan Durogesic transdermal flasterlerdi..


Allah rahmet eylesin..
Ve bu ilaçla başka hastaların ağrısı dinsin inşallah..

Amin


02 Mart 2009

Oscar'ı hak eden iki film



Bu yıl Oscar ödüllerinde birbiriyle yarışan iki film; Slumdog Millionaire ve The Curious Case of Benjamin Button
İkisi de Oscar ödüllerinden payına düşeni aldı ve bence ikisi de çok başarılı filmlerdi.
Uzun süredir sinema dünyasını takip etmeyen biri olarak benim çok ilgimi çekti.
Benjamin Button'un Tuhaf hikayesi de (B.B), Slumdog Millionaire (S.M) de aslında içinde "kader" konusunu barındıran filmler bence.
B.B ,Scott F. Fitsgerald'ın kaleme aldığı öyküden uyarlanan bir film ama aslında kitaptan çok daha farklı. Ve filmde kitapta değinildiğinden daha çok kaderden bahsediliyor. Okuduğum eleştirilerde kitabının daha güzel olduğunu söyleyenler vardı ama okuduktan sonra ben kesinlikle filmin daha güzel olduğunu düşünüyorum..

İşte B.B'den bir replik:
''..Ama hayat, kimsenin kontrol edemediği, yaşamların ve olayların kesişiminden ibarettir... ''
Bir sahnede, küçücük ayrıntıların kaderimizde nasıl bir yeri olduğunu ve bütün bir hayatı nasıl değiştirdiğini gösteren çarpıcı görüntüler var.
Ve yaşlı bir bedenle doğup sürekli gençleşen B.B. aslında genç doğup yaşlananlardan çok da farklı değil. Öyle ya da böyle hayat akıp gidiyor. Aynı acılar, aynı kaybedişler, aynı mutluluklar.
Hayat kazanmak ve kaybetmekle dolu her iki şekilde de. Ama dünyadan sonra gerçek hayatın başlayacağına inananlar için kazanmak da kaybetmek de anlamlı..Çünkü manalandırılmış ve doğru niyetle yapılmış her şey aslında sonsuza gidiyor..
.. Oscar Ödüllerinde B.B'den daha başarılı olan Slumdog Millionaire'e gelince, Hindistan'ın arka sokaklarını çok başarılı bir şekilde yansıtan, hareketli, güzel bir film.

Özellikle karakterlerin çocukluk halleri çok tatlı..Tren üstünde koşturmacalar, arka sokakta kötü adamlardan kaçmalar, Tac Mahal'de turist rehberliği yapmalar..Alışageldiğimiz sinema görüntülerinden çok daha renkli ..
Ve filmin özünde yine "kader" var..
Kadere inanmayanlara saçma gelecektir belki filmin teması ama, hayatımızda gördüğümüz yaşadığımız her şeyin bir yerlerde karşımıza çıkabilecek olması hepimiz için gizli ama önemli bir gerçek bence.

Ve o varoş sokaklarda koşan eli yüzü kirlenmiş çocukları, barındıkları yerleri gördüğümüzde neden Hindistan'da Enfeksiyondan ölen bu kadar çocuk olduğunu, AIDS vb hastalıkların neden bu kadar yaygın olduğunu daha iyi anlayabiliyoruz..Halimize şükrediyoruz..
Ne kadar zenginiz aslında, ne çok imkanlarla donatılmışız..


Bir defa daha fark ediyoruz..