25 Eylül 2009

Cennet Azığı

...
(Adem ile Havva)
Üç şey seçtiler cennetten çıkarmak için:
Bir: Kelimeler.
İki: Aşk.
Üç: Annelik duygusu

Kelimeleri Adem yanına aldı, annelik duygusunu taşımak Havva'ya kaldı.
Ama aşk çok ağırdı.
İkisinin de, aşkı tek başına taşıması mümkün olmayınca, ikisinin zembili de aşkı bir başına kaldıramayınca, bölüştüler yükü. Yarısını Adem sırtlandı, aşkın yarısı Havva'ya kaldı.
Öyle sert düştüler ki dünyaya, bu fenaya, Adem'in dizlerinin bağı çözüldü, ciğerleri yandı. Nutku tutuldu. Üçüncü defa, bildiği kelimelerin hepsini önce unuttu. Sonra bir kısmını hatırladıysa da o bir kısmını kıyamete değin unuttu.
Aşk? Daha yollarda sakin durmamıştı bir türlü. Kabına sığmamıştı. Bir yarısı yollarda kayboldu. Getirebildikleri ancak öbür yarısıydı.
O gün bu gün yeryüzü kelimeleri yetersiz, aşk bu dünyada kusurlu.
Annelik duygusu?
Havva'nın cennet duygusu.
Gönül evinde, kadın bedeninde, tastamam duruyordu.

NAZAN BEKİROĞLU- LA Sonsuzluk Hecesi

24 Eylül 2009

Yolculuk izleri


into the light
Originally uploaded by beeldmark
İstanbul-Ankara yolu...İzmit körfezi.. 15-20 dk'dır süren bir taşıt kuyruğu..Besbelli ileride bir kaza ya da bayram yoğunluğu.
Nazan Bekiroğlu- LA kitabını okuyorum.
Nasibime düşen; Adem ile Havvayı okuduğum uzun soluklu bir körfez yolculuğu..Körfezin ufkunda koyu gri dağlar, dağların ortasına inmiş bir sıra bulut..
Adem'in tevbesinden önce, kasvet, karanlık, boğucu bir görüntü vardı. Adem tevbe etti, affolundu, yüreğim onunla birlikte ferahnak oldu.
Ve Rabbim sanki emir gönderdi Mikail'e, iki bulut ayrıldı birbirinden, koyu griler arasında, yakmayan, latif bir ışık hüzmesi indi körfez boyuna..Şimdi kalbimin üstündeki koyu gri örtüleri sanki şu siyah kanatlı kuşlar alıp uçurdular. Yeniden tebessüm etti kalbim.
Adem ile birlikte tevbe etti.
Masumluğunu hatırladı, hatalarına rağmen.. Lutfetti Rabbim, denizini, dağını, bulutunu, grisini, mavisini, kuşlarının kanatlarını ağaçlarının koyu yeşilini gözbebeklerimin ucuna, oradan zihnime, oradan da bilinmeyen bir yolla kalbime iliştirdi. Subhanallah..Rabbim ne büyk ve ne güzelsin !

23 Eylül 2009

Bulutlara dikkat

Bir beldeyi, mahalleyi, sokağı, şehri tanımak mı istiyorsunuz; orayı mutlaka yaya dolaşmalısınız.
Aman acele etmeyin.
Yavaş!
Yavaş!
Bir binanın merdivenlerinde, bir ağaç gölgesinde, bir kaç masasını kapı önüne atmış bir çayevinin tahta sandalyelerinde oturup nefeslenin.
Etrafınızı dikkatle ve defalarca gözden geçirin. Kaldırımlara, bahçe duvarlarına, duvarlardan sarkan leylak dallarına, gelip geçen arabalara, insanlara, sokakta oynayan çocuklara, çatılara, kuşlara bakın.
Bulutları ihmal etmeyin.
GÖKYÜZÜNDEKİ HER BULUT DAKİKADA BİR BİZ ONA BAKALIM DİYE ŞEKİL DEĞİŞTİRİR.

..
Mustafa Kutlu, Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı

14 Eylül 2009

Bir klasik, Kitap fuarı


Kitap ne engin bir deryadır, içine daldığınızda akla hayale sığmaz manzaralarla karşılaştığınız..Bir satırla nice hülyaya daldığınız, alemden aleme dolaştığınız..

Çocukluğumdan beri her yıl Ramazan ayında düzenlenen Kocatepe Kitap Fuarı'na giderken ayrı bir heyecan sarıyor beni. Kitaplara dokunmak, merak etmek, bir an önce okumak isteme heyecanı.. Bugün heybemizde toplananlardan bazıları:

ÇÖL/DENİZ Hz.Hatice - Sibel Eraslan (Siret-i Meryem'den sonra çok merak ettiğim bir kitap)
OTOYOL UYKUSU- Kemal Sayar (Psikiyatrist Dr.Kemal Sayar'ın hep denemelerini okumaya alışkındık, bu kez bir öykü kitabıyla karşıladı bizi, sevindim :)
HER ŞEYİN BİR ANLAMI VAR- Kemal Sayar
TAHİR SAMİ BEY'İN ÖZEL HAYATI- Mustafa Kutlu (Nicedir öykü okumuyorum, öykü deyince aklıma Mustafa Kutlu geliyor, bu kitabı da internette görmüş ve merak etmiştim, okumak için sabırsızlanıyorum)
HUZUR- Ahmet Hamdi Tanpınar (Türk Edebiyatı kitaplarına bakarken Huzur'un bu Dergah yayınlarından çıkan enfes kapaklı baskısını almadan edemedim)
KURAN'DA KİM KİMDİR? - Abdülkadir Süphandağı&Hüseyin Kerim Ece (Evs, Eykeliler, Feta, Mele', Azer ... kimdir?..Kur'anda geçen kavimler, kişiler, bir sözlük gibi alfabetik sırayla ayetler eşliğinde anlatılmış, çok güzel, her kitaplıkta bulunması gereken bir esere benziyor..)
KATRE-İ MATEM: İskender Pala
SU KASİDESİ: İskender Pala (Lise yıllarında edebiyat dersinde ders olarak işlediğimiz su kasidesini yeniden, İskender Pala diliyle okumak ..ne güzel:)
İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK: İskender Pala (Aile toplantımızda bilmediğimiz deyimler sözkonusu olmuş, yeğenim Feyzanurun Melek Çe adlı yazarın "Deyim mi Demeyim mi" kitabından bir kaç deyim okumuştuk, büyükler için deyimlerle ilgili bu kitap geldi aklıma, neden evimizde yok ki dedim :)
ARABA SEVDASI- Recaizade Mahmut Ekrem (Lisede edebiyat öğretmenimiz herbirimize bir edebiyatçı rolü vermişti, ben Recaizade Mahmut Ekrem olmuştum :) Hep ilk realist roman ilk realist roman der dururuz da, Araba Sevdasını okumuş muydum hatırlayamadım ve kitaplığıma antik türk klasikleri baskısını ekledim
ve eşimin aldığı bir kaç tarih kitabı ile bugünkü fuar turumuzu tamamladık..Ama heyecanı hala içimde :)

05 Eylül 2009

Cennet numuneleri

Bir hasta geldi, Sivas’ın bir dağ köyünden, Kızılırmak toprağın bağrından nerede kopuyorsa işte oradan..Bir ırmağın kundağı...Oksijenin, yeşilin, renk renk çiçeğin bol olduğu bir yerden.
Öyle bir anlattı ki, ben de soludum sanki o bol oksijenli havayı, sanki ruhum ferahladı bir solukla..
Beyninde tümör olan bir hastaydı, ayağında da aksaklık..Ama ruhu tüm bu sıkıntılarının muzdaripliğinden uzaktı…Köyün kendisine şifa olduğunu anlattı..
Telefonunun ekranından köyünde çektiği resimleri gösterdi, bir at ve yavrusu, biri beyaz, biri bakır rengi, peş peşe yeşillikler içinde koşuyorlardı..Demet demet çiçek resmi gösterdi, her gün çıkıp kırdan topladıklarından..
Her gün başka renkte demetler hazırlayıp evine getiriyordu..Ve söylediğine göre en az iki hafta canlı kalıyordu çiçekler..
O anlattı, ben de dedim; biz zehirleniyoruz bu büyük şehirlerde..
Hakikaten hava zehir gibi burada hocam dedi..
Ben de bir ah çektim derinden, acaba o ferah ortam, o tertemiz topraklar, ve o bol oksijenli havadan solumak ne zaman nasip olacak?.. Ömrümüzün bir kısmı geçebilecek mi öyle tecelli dolu mekanlarda..Öylesi Rabbin tecellilerine ayan, öylesi insanı Rabbe yaklaştıran…
Şu kalabalıktan ve zehirli dumanlı havadan bir gün kurtulacak mıyız ?..
Belki de yazımız bu şehirlerde yazılı, burada doğduk burada yaşayıp gideceğiz..
Ama insanın içini ferahlatan bir ümit var ki o da “cennet”..
Irmağın kaynağına kurulmuş köy, cennet nimetlerinin gölgelerinin gölgesi hükmünde olduğundan, “Cennet” diyorum.. Rabbim, bizleri cennetine kabul et !...
Amin
Amin
Amin…

foto: http://www.flickr.com/photos/moaan