30 Temmuz 2006

Sunset from İstanbul/Florya /Günbatımı

"There is a muscular energy in sunlight corresponding to the spiritual energy of wind."
- Annie Dillard


Günbatımının yeri bambaşkadır benim için !..Bu kare evvelki gün Florya sahlilnden fotoğrafa aktarıldı..Ben doyamadım seyretmeye en az 15 defa resmini çektim..:)
Rabbim her vakit ayrı nakışlarla süslüyor gökyüzünü..

Şimdi Bursa'da canım dostum Mavi Gülüm ile birlikteyim. Onun bilgisayarından ekledim bu resmi..
Henüz evimde değilim..

Sevgi ve muhabbetlerle !....

01 Temmuz 2006

Nur televizyonu

Aykut Tanrıkulu- 1111.karakalem.net


I.

HİÇ KENDİNİZİ TV’ de seyrettiniz mi?
Ben seyrettim.
Çok değişik ve ilginç bir duyguydu.
Yerel bir televizyonda konuşma yapmıştım.
Ve bu konuşmayı tekrar seyrediyordum.
Yaşantımdan alınmış küçük bir kesit,
Gerisin geri bana döndürülmüştü.

Bu olayı tüm hayatıma yayarak hâyâl ettiğimde ise,
Başkalarının bilmesini istemediğim sırlarım
Başta olmak üzere,
Ürktüğümü hatırlıyorum.
Her şeyim ile kayıt altına alınıyor olmak,
Rahatsız edici bir durumdu..

Aslında her ânımız,
Aynen ve naklen kaydediliyordu.
Düşüncelerimiz ve kalbimizden geçirdiğimiz
İncecik duygular da dahil olmak üzere..
Hiçbir ayrıntı atlanmadan..

Saniye saniye filme çekildiğinizi bir düşünün..
Kendinizle gurur duyduğunuz olaylarla karşılaşınca,
Seviniyordunuz.
Peki, hatırlamak bile istemediğiniz anılarınız canlanınca
Ne yapardınız?!.
Biri sizi gözetliyorsa,
Kendinize çeki düzen vermez miydiniz?

Ya doğduğumuz andan itibaren,
Bu kayıt işlemi başlatılmışsa?!.
Nasıl yaşamayı tercih ederdiniz acaba?

İnsanı düşünmeye sevk eden bir durumdu bu ..

II.

Peki, bu görüntüler nasıl oluşuyor?
Nasıl oluyor da bir hayatın bütün ayrıntıları,
En ince detaylarına kadar atlanmadan kaydedilebiliyor?
İşte, elektronikçi olan bir arkadaşımın teknik cevapları :
“Televizyonun içinde, geniş yüzeyine ekran dediğimiz bir tüp bulunuyor.
Bu tüpün içinde, neticede görüntüyü oluşturan bir gaz karışımı var.
Tüpün arka ucundaysa, on bin voltluk bir elektrik gücü toplanmış durumda.
Vericiden gönderilen radyo dalgaları, bu yüksek voltajı tüpün içindeki gaz karışımı üzerine sevk ediyor. Böylelikle gazın yapısında bulunan elektronlar, düzenli olarak ekrana doğru püskürtülüyor. Saniyede iki yüz elli defa tekrarlanan bu ardışık işlemin neticesinde, ekranda görüntüler oluşuyor. Her püskürtme sonucu, elektronlar tam bir âhenk içinde birbirleriyle kümeleşerek ekranı şekillendiriyorlar.”

Demek, televizyonda seyrettiğim görüntüleri
Elektronlar şekillendiriyordu.
Meselâ, ekranda görünen elim ve elimde tuttuğum bardak,
Elektron kümelerinden ibaretti!.
Hattâ elimdeki bardağın yere düşerek kırılması olayı bile!.
Fiil ve hareketlerime kadar olan “her şey”,
Elektron taneciklerinin
Ekrana püskürtülmesinden başka bir şey değildi.
Ekranda sadece benim “niyetim” kendime aitti.
Diğer her şey,
Tüpün arkasındaki yüksek voltajın
Tv’ ye gelen dalgalarla yaptığı uyumlu titreşimlerin bir sonucuydu.
Öyle ki,
Bütün hareketlerim,
Fiillerim...ne kadar benim dediğim tavırlarım varsa,
Her biri hareketsiz karelerden meydana gelen bu görüntülerin
Ekrana uyum içinde gelip-gitmesiyle oluşuyorlardı.
Her saniye,
Yüzlerce defa yazılan ve bozulan bu karelerin
Ardışık olarak ekrana akması sonucundaysa,
Tv’ de ben görünüyordum.
Sonuçta bana ait olan her ne varsa,
Elektronların yaptığı nafiz reaksiyonların bir neticesiydi.
Sadece ve sadece “niyetim” kendime aitti.
Nasıl istiyorsam,
Öylece şekilleniveriyorlardı.
Ben istiyordum ve onlar da bu isteğime hemen tercüman oluyorlardı.
Fiillerimle birlikte ben de ekranda
Binlerce defa gidip-gidip geliyordum.
Öyleyse;
İstemenin dışında,
En basit hareketime bile,
En küçük bir tasarrufum bulunmuyordu.
Yaşantımızdan alınmış olan kesitlerin,
Aynen ve naklen,
Gerisin geri bize çevrilmesinin mekanik işleyişi kısaca buydu..

III.

Özetlemek gerekirse;
Ha ekranda kendinizi seyretmişsiniz,
Ha insanlar sizi,
İçinde bulunduğumuz şu “kainat televizyonunda” seyretmişler,
Oluşan görüntüler ve fiiller açısından farklı olan ne ki?!.
Biri diğerinin gölgesinden başka bir şey değil ki..
Farz edelim;
Ekranda gördüklerimiz “hayatımız”,
Tüpün ekranı “evrenimiz”,
Tüpün arka uç kısmı “müteâl boyut”, ( 1 )
Elektrik,
Hükmü istisnasız her şeye geçen “Kudret-i ezeliye ve ebediye”, ( 2 )
Radyo dalgaları “levh-i mahfuz”, ( 3 )
Elektronlar “esir maddesi”, ( 4 )
Elektronların her an ekrana geliş-gidişleri ise,
Her an yaratılışımız..
İçinde hepimizin ve her şeyin olduğu,
Bu muazzam ve çok boyutlu ekrana
Nur Televizyonu desek,
Sanırım yanılmış olmayız. ( 5 )











D İ P N O T L A R :



Müteâl âlem: Kavranamayan, yüce ve üst âlem. Arş- ı âzam..


Kudret-i ezeliye ve ebediye: Başlangıcı olmayan ve sonu da gelmeyen, her yeri kaplayan kudret ve güç. Kudretullah..


Levh- i mahfûz: Her şeyin hayatının indi İlahide yazılması. İlâhi ilmin bir unvanı..


Esir maddesi: Bütün evrende bulunan, her tarafı kaplamış olan lâtif cisim. Elektrik, ışık ve ısının yayılmasına vasıtalık eden madde. Entropi..


“Oysa sizi de, eylediğiniz fiilleri de Allah yaratmıştır..”
Es-saffat suresi : 96


“Hareket eden hiçbir şey yoktur ki, onun tasarrufu ve idaresi O’nun elinde olmasın..”

Hud suresi :56


“Ey resulüm..düşmanlarının gözlerine bir avuç toprak attığın zaman da sen atmadın, ancak Allah attı..”

El-enfal suresi : 17

Aykut Tanrıkulu
02.07.2006