31 Aralık 2008

Havai Fişeklerde Hüzün....

Saat 00.04, Tarih: 01.01.2009...
2009 yılının ilk dakikaları..Ve sayılamayacak kadar çok havai fişek patlatılıyor evimize yakın bir yerlerde..Binaların üstünden ışıkları görünüyor..Silah seslerine benzer sesler bunlar..
Bomba seslerine benzer sesler..
Ne acı..
Filistinde çocuklar, bu seslerle ürküp, bu seslerle eğer "ölmediyse" annesinin, babasının koynuna sokuluyor olmalı..
Çünkü Filistinde, gökyüzünde havai fişekler değil, silahlardan çıkan barutlar parlıyor..
Ve bir tarafta insanlar çılgınca eğlensinler, ve sabahında da öğlene kadar uyusunlar diye bir iş günü tatil ediliyor....
Ne anlamsız geliyor bana şimdi bu havai fişekler..
Ne anlamsız bir gürültü patırtı..
Ne anlamsız bir ışık bombardımanı..

Bombalar altındaki çocuklara yardım et Allah'ım..
Masumları koru Allah'ım...
Savaşta olmayan ülkesinde, rahatta olan kulları da gaflet denizinde yüzdürme Allah'ım..
Hepimizi, olduğumuz yerin hakkını verircesine
yaşayanlardan eyle..
Hepimizi, affet Allah'ım.....

30 Aralık 2008

İstanbul'u seyretmek ister misiniz??
Buyrun, tıklayın :

28 Aralık 2008

Bembeyaz oldu şehir, masal gibi..


Sleepy
Originally uploaded by Kaj Bjurman
Şimdi kar var Ankara'da...Şehrin yüzünü masum, temiz ve bembeyaz bir örtü kapladı..
İnsanlar evlerine sığındı..
Masalsı bir havaya büründü sokaklar..
Ağaçlar, beyaz ağırlıkların altında doydular suya..
Toprak soluklamaya başladı beklediği ferahlığı..
Çocuklar yumak yumak toplayıp fırlatırken kar toplarını,
Sokak lambalarında bembeyaz kelebekler ışıldıyordu..
Birden değişmişti şehir..
Güzelleşmişti..
Renklerden en aydınlık olanı seçmişti Yaratıcımız karı gönderirken bize..
Ve her tanesini ayrı ayrı nakışlarla süslemişti...
Tüm bu yerleri kaplayan bembeyaz örtüyü Rabbim
Nur olarak, bereket olarak ve ferahlık olarak göndermişti...

Şimdi...bembeyazken Ankara,
çocukların kanıyla kızıla bürünen topraklara dua edecek..
Onların barışa, huzura, özgürlüğe erişebilmesi için,
Çocukların kartopu yapıp oynayabilmesi için..

Mesajlar geliyor telefonlarımıza..
Bu gece saat üçte kalkıp hepberaber dua edelim diye..
Filistin için....

20 Aralık 2008

Ney'i özlemek


Aşk İmiş Derdi Ney'in...
Originally uploaded by ~Merve~

Bir kaç yıldır, ney'le olan yakınlığım öyle azaldı öyle azaldı ki..Şimdi, çok uzaklardan gelen taksim ve saz semaileri kulaklarıma, sanki ayrı bir dünyadan çalınıyor gibi..

Önce, onu herhangi bir müzik enstrumanı olarak görmüş, ve müziğe olan sevgimden dolayı hali hazırda ayarlanmış olan kursa başlamıştım, hatta 9 arkadaş başlamıştık da, sonrasında aylar geçtikçe Zeynebimle ben kalmıştık geriye. İki yıl aşk ile sabırla devam etmiştik.

Onunla tanıştıkça, üfledikçe, onun sıradan bir müzik enstrumanı olmadığını anlamıştım..
Bir başkaydı..Üfledikçe, ve notaların içinde gezinmeye başladıkça, dimağın solfejlerle dolmaya başladıkça, sen de usulca başka bir aleme akıyor, dinlenip huzur buluyorsun..öyle bir şey..

Ama emek istiyor, illa ki sabır istiyor..Tasavvuf sanatları içinde zaten emek istemeyen bir örnek yok ki..Meşakkatli ama çok değerli, çok özeller..
Diğer sanatlardan da çok başka..Örneğin fotoğraf çekmeyi çok seviyorum, fotoğrafçılık da başlı başına bir sanat. Ama başka hiçbir şey, saatlerce nefesimi verip, hatta karbondioksit fazlalığından başımın ağrıdığı saatlerdeki kadar güzellik yaşatmadı bana.

Şimdilerde, uzun zamandır yağlanamamaktan kurumuş halde, ve taşınırken başparesini kaybettiğim neyim ile, en kısa zamanda bir başpare bulup yeniden buluşmayı diliyorum..

Eskiyi yad etmek ve Ahmet Şahinden taksimler dinlemek bile huzur verdi bana,
Canancığımın sayfasından gördüğüm müzik paylaşma linki ile hemen bir tane taksim ekliyorum sayfama,

ve neye gönül vermişlere, hocam Sema Küçükceylan ve dostum Zeynep Altıparmak'a da selam ediyorum :)


19 Aralık 2008

Kurallara Uymakta Zorlanan Adam


golden days!!!
Originally uploaded by muha...
Beş Tavsiye

Bir gün bir adam, İbrahim İbn-i Ethem’e gelerek şöyle dedi:
-Ey İbrahim, ben Allahın kurallarına uymakta ve nefsimi kontrol etmekte çok güçlük çekiyorum. Ne olur, bana nefsimle mücadele edebilmek için bir şeyler söyle !”
İbrahim Ethem :
-Eğer sana söyleyeceğim beş durumda ve o durumlarda yapman gerekenleri kabul edersen, nefsin sana zorluk vermeyecektir
-Onlar nedir ya İbrahim,
-Birincisi; Allah’ın kurallarına uymak istemediğinde, Allahın yarattığı hiçbir şeyden yemeyeceksin.
-Ama peki ne yiyeceğim?..Yeryüzündeki tüm yiyecekleri Allah yarattı..
-Peki sürekli onun verdiklerinden yiyip, Onun kurallarına uymaman doğru mu?...
-Evet, doğru değil…Peki ikinci durum nedir?
-O’nun kurallarına uymak istemediğinde, O’nun diyarını terk et !..
-Mümkün mü?..O’nun diyarından başka bir diyar var mı ki orada yaşayayım, nereye gideyim?..
-Peki O’nun diyarında yaşayıp O’nun kurallarına uymaman doğru mu?..
-Hayır, değil….Peki, üçüncü durum nedir?..
-Eğer hem O’nun yarattıklarından yiyip, hem O’nun yarattığı dünyada yaşayıp yine de O’nun kurallarına uymak istemezsen, O’nun seni göremeyeceği bir yere git !...
-Ne demek istiyorsun İbrahim?..O, olan her şeyi bilir, en gizli saklı yerde yapılanı bile..
-Peki, O’nun yarattıklarından ve sana verdiklerinden yerken, O’nun yarattığı dünyada yaşarken, ve seni her an görebileceğini bilirken, O’nun kurallarına uymaman doğru olur mu ?..
-Kesinlikle olmaz !.......Hadi, dördüncüyü de anlat…
-Ölüm meleği sana geldiğinde, ona de ki “ Lütfen benim ölümümü biraz ertele ki, tövbe edip, Allahım için dosdoğru ibadet edeyim”…
-Ama beni dinlemez ki !..
-Peki, ölümü geçiştiremeyeceğine göre, ve ölüm geldiğinde onu erteleyemeyeceğini, ölüm geldiğinde yeniden tövbe ve ibadet şansın olmadığını bildiğin halde, nasıl kurtulmayı bekliyorsun?...
-….Ey İbrahim……peki, ya beşinci nedir?...
-Beşincisi ise şudur..Ateşe atmakla sorumlu melekler geldiğinde onlarla birlikte cehenneme gitme ..
-Ama ben istesem de istemesem de beni götüreceklerdir…..

-Peki, nasıl kurtulacağını umut ediyorsun?..
-Yeter, Yeter İbrahim!...Allah’tan bağışlanmayı diliyor, ve O’na dönüyorum…


Ve, o kişi, o günden sonra ettiği tevbeyi bozmadı..
Ölene kadar Allah’ın kurallarına uymaya çalıştı ve öylece öldü..

İngilizceden çeviren: Rabia Nazik Kaya
Kaynak: http://www.islamcan.com

15 Aralık 2008

Saklı Yüzler...

Yüzünü saklayarak yürüyen birini gördüm bugün..
Yanından geçtiğimde yüzünü hiç kaldırmayan..
Hiç bakmayan cesurca karşıya, hiç kendisi gibi olamayan..
İçinde bir şeyler aradığı çöpleri karıştırırken, mahcupluğundan, utandığından..
Yokluk, utanç olmuştu dillerde,
Yoksul, hep mahcup olmuştu bir yerlerde..Hiç dimdik yürümemiş, hiç cesurca karşıya bakmamış, bakamamıştı..
Ay ise, bugün hiç saklanmaksızın gökteydi..Bir remiz gibi, apaydınlık bir yüz gibi, nurlar içinden bir nur olarak parlıyordu..
Gönlü mahcup, ama alnı ak, haram yememiş, az ile kanaat etmiş saklı yüzlere ap ak parlıyordu bu kış gününde, bu karanlık gecede..

Yokluk utanç, varlık gurur kaynağı olmuştu bugünlerde..,
Aslında başı dik, kendinden emin kimseler değil de,
Mütevazi, yeri incitmemek istercesine yürüyen, göğün haşmetine gözlerini kısarak ve hayranlıkla bakan saklı yüzler daha aydınlıktı belki kim bilir..

Kim bilir, bugün kim aya bakarak sakladı yüzünü,
ve yüzünü saklamayan kaç kişi görmedi bile onun aydınlığını...

Bugün, yüzümü hiç saklamadığımı fark ettim..
Bugün, birilerinin yanından geçerken saklanmak zorunda hissetmediğimi..
Bugün, ne çok nimete sahip olduğumu bildim bir defa daha..
Ve bunca lutfa rağmen ne kadar rahat bastığını ayaklarımın yere...Ne kadar fütursuz baktığını gözlerimin şu göklere...
Hepsi benimmişcesine rahat olduğumu,
Hiç gitmeyeceklermiş gibi kanıksadığımı,
Tüm bunların Sahibi'ne ait, bizlerin ise misafir olduğunu..
Bir defa daha bildim..
Keşke saklasaydım yüzümü..
Keşke saklasam yüzümü..

Saklı yüzlerin gözlerindeki nem gibi bir nem
Hatırlatsa misafirliğimi yeryüzünde..
Keşke dünyaya kurmaya çalıştığımız kaç yıllık saltanatlara uğraştığımız gibi,
Esas dünyamıza hazırlanabilmiş olsak..

Hiçbir şeyi olmayan o garipler gibi mahcup olsak biraz..
Biz de biraz yapmadıklarımız, etmediklerimiz adına,
Unuttuğumuz şükürler, unuttuğumuz besmeleler,
Es geçtiğimiz güzellikler adına...
Mahcup olsak biraz..
Yoksulluğumuzu hissetsek de,
Görünmeyen yüzümüz adına,
Saklı yüzler olsak....



Aşk-ı Beka

05 Aralık 2008

Horsehead Nebula


Horsehead Nebula
Originally uploaded by dgoodin
Göklerine, senin yarattıklarına ve yerli yerine koyduğun ay ve yıldızlara bakarken şöyle sesleniyorum:
"Yüce Rabbim ! İnsan nedir ki? Kainatta bir nokta..
Fakat SEN ona ne kadar da önem veriyorsun.."

Apollo 11'in astronotlarından Edwin Aldrin

03 Aralık 2008

bekaya...


bekaya...
Originally uploaded by aşk-ı beka
Sonbaharla, ve kışla uçuştu uçuştu çiçekler, yapraklar...Bir devri daha kapatıp, yerlerini yeni mevsimlerde yeniden gelecek olanlara bıraktılar..
Küçücük bir çocuk üfleyiverdi çiçekleri,
uçurdu rüzgarlar gibi,
sevindi :)
ve yerlere düşerken,
güzel gözlere düştüğünü bilen çiçekler
pek neşeliydi..:)
çünkü kısa da yaşasalar,
güzel yaşamış
güzel gülümsemiş
gülümsetmiş..
ve öylece gitmişlerdi..
gitmişlerdi aslında "beka"ya..
aşıkı olduğumuz "beka"ya....



fotoğraf:aşk-ı beka, bursa

30 Kasım 2008

Masumiyetin ta kendisi :)

Masum bakışları, altın rengi saçlarıyla hayatın masumiyetin en güzel renklerinden biri :)
Dünyada bir çocuk simasından daha güzel ne vardır acaba :)

Tatlım benim...

Her çocukta ayrı bir yakınlık hissediyorum, anne babalarıyla aramızda ne kadar yabancılık, uzaklık olsa da, sanki çocukla ruhumuz bir yerlerde tanışıp kaynaşmış oluyor :) Tatlı ve mahcup gülüşlerle bakıyor sevimli yavrucuklar..

Bu yavrucuk da Bursa'daki güzel zaman dilimlerinde Yeşil Camii arkasında Anneannesinin ellerinden tutmuş, tatlı tatlı bizimle ilgilenen bir güzellikti :)

Simasındaki güzellik ebediyete kadar devam eder ve kalbi güzel bir insan olur dilerim.
Ve siz sevgili büyükler, masumiyetiniz hiç ama hiç kaybolmasın inşallah..
Sevgiyle...

Yeni Kapılar


yeni kapılar
Originally uploaded by aşk-ı beka
Yepyeni kapılar açılıp durur hayatımızda. Yeni süreçlerden geçerken, yeni kapı aralıklarından usulca, bazen mahcup bir şekilde bakarak uzattığımız meraklı bakışlarımız nihayetinde "yeni hayatımız"a olan merakımız bahar kelebekleri gibi çırpınır uçuşur durur içimizde..
Her adımda, her yaşta ve yeni bir yaşantıda açıp adımladığımız kapıların herbiri ise, bizim için bizden öte bir takdirin takdim ettiği güzelliklerle ve farklı iklimlerle doludur..
Hayat değişkendir hep, hiçbir zaman durgun bir göl gibi yahut sağlam bir dağ gibi değil...
Hep ufukta dağılıveren bulutlar gibi ya da rüzgarla savrulan, bir yokuştan akan toprak gibi, toz gibi değişken, farklı ve hep yeni serüvenlere gebe...
İşte boyası, rengi, dokusu ve atmosferi değiştirilmiş yeni hayatlarımızda açtığımız yeni kapının ardında, yine bizim hayatımız...yine aynı benliğimiz..yine aynı gök..aynı ay..aynı soluk..aynı nefs mücadeleleri..ama farklı mekanlar, farklı yüzler, farklı ses ve desenler..
Tedirginlikle girdiğimiz kapılar da bizi emniyet içinde El-Emin olanın izniyle emin beldelere çıkarıyor..Güzel soluklar aldırıyor..Çünkü tüm bu sofraların, tüm bu kapıların ve ardındakilerin Rabbi, çok, ama çok seviyor kullarını..Hep onlar için, onların düşünebileceğinden de ötesini veriyor..
İlahi sevk yolları açıyor..
Nasıl olduğunu bilemeden girdiğiniz o yolda, işte yeni bir kapının eşiğinde durduğunuzda da, o ilahi şevk ile içeri giriyorsunuz..
Çok şükür diyorsunuz..
Yine Allahım, hep olduğu gibi Allahım, bizler için en güzelini en iyisini takdir eder Sen'sin...
Sen ne güzelsin..
Ne yücesin..
Açtığın kapılar ne güzel..

Çok şükür yüce Rabbim...
Tüm nimetlerin için...
Kapıların ardı ve ötesi için...

Aşk-ı Beka
kapiaraligi.blogspot.com

10 Ekim 2008

Hayata beş dakika..

Radyo Onbeşin "Hayata beş dakika" jenerikleri her seferinde beni çok etkilemiştir...
Misal..:
"Dünya oyun ve eğlenceden ibarettir.
Oyuna beş dakika ara
Hayata beş dakika:

Zannediyor musun ki dünya sadece senin üzerine üzerine geliyor..
İnan, dünya bunu herkese yapıyor. Ve yine inan, sen dünyayı ne kadar kovalarsan, dünya senden o kadar kaçıyor. Sakinleşmeyi dene. Bu büyük sessizliğe yahut o muazzam gürültüye aç kulaklarını..Hayatı dinle, hayat seni dinlesin.."..

Bu jenerikleri sesli dinlemek elbette daha etkileyici oluyor..
Düşünüyorum da sahiden hayat oyun ve eğlenceden ibaret. Burasının bir konaklama yeri olduğunu bazen nasıl da unutuyoruz, nasıl da çıkmayacakmışcasına dalıyoruz dünyaya..
Bugün, çok tanıma fırsatımın olmadığı ama bir kaç kez aynı ortamda bulunduğumda çok sevdiğim bir ablanın vefat ettiğini öğrendim..Dondum kaldım öylece...İnanamadım önce..
Ama ölüm haktır, ölüm gerçektir ve hepimizin başına bir gün gelecek..Yine de ne kadar uzaklaşmışım ölüm düşüncesinden..
30 yaşlarında bir dişhekimiydi, 6-8 aylık bir kız bebeğin annesiydi Asuman abla..Omurilik tümörü nedeniyle vefat etti...
Allah rahmet eylesin..Mekanı cennet olsun inşallah..
Evet..
Hayat..kısacık aslında..ne kadar çabuk unutuyoruz..
Ne kadar gereksiz yere üzülüyoruz..
Ne kadar çabuk siliyoruz en kıymetli değerlerimizi kalbimizden ve yaşantımızdan..
Her şeyi çok hızlı tükettiğimiz gibi hayatı da nasıl harcıyoruz..
Kendimizi, ruhumuzu eskitiyor dünya yükleri altında nasıl da eziyoruz..

Oyuna beş dakika ara, hayata beş dakika diyordu Radyo Onbeş..
Hayata kaç beş dakika, oyuna kaç beş dakika ayırıyoruz acaba..
Külli bir oyun mu, yoksa aralarına hayat serpiştirilmiş bir oyun mu bizimki?..

Asuman abla, dünya üzerinde kendisi için takdir edilen ömrü yaşadı ve gitti, bir yad-ı cemil bıraktı geriye..
Lütfen dualarınızda ona da yer ayırır, onun için bir fatiha okuyabilir misiniz?...

30 Eylül 2008

iyi bayramlar !...


Happy army
Originally uploaded by ArtMind etcetera
Uzun bir aradan sonra merhaba !..
Tüm kuşatıcılığı, birleştiriciliği ve neşesiyle gelen bayramınızı tebrik ederim. Ne mutlu ki, bayramlarda birbirine tebessüm eden, "iyi bayramlar" dileklerini ileten, birbirini sayıp seven bir toplum içinde yaşıyoruz. Bayram da olmasa belki yılda bir kez zor göreceğimiz tanıdıklarımızı, kimsesiz ve yalnız olanları ziyaret etmek, onların hayır duasını almak bambaşka bir güzellik.

Bir iki yıllık tus serüveninin ardından farklı telaşelerle geçiyor şimdi zaman, tatlı telaşelerle. Ve uzun bir aradan sonra yeniden başlıyor hayat.
Yeniden nefes almak, yeniden kitap okumak, yeniden müziği duyumsamak, dostlarla hasbihal etmek, kainatı temaşa etmek, gidilecek görülecek yerleri görmek, birilerinin elinden tutup birilerine gülebilmek, çocuklarla oyun oynayıp resim çizebilmek, sonbahar yaprakları üzerinde uzun yürüyüşler yapıp göğü seyredebilmek, mutfağa girip lezzetli yemekler pişirebilmek, yeni bir sanatla tanışmak, farklı aktivitelere katılmak ve daha nice güzelliği tatmak isteyen yüreğim, dünyalık telaşlar arasına sıkışmış hayatın arasından "artık geri dön hayata" diye sesleniyor..
Artık yüreğime,
artık hayata
artık güzelliklere,
güzel mekanlarda,
evimizde kavuşabilmek dileğiyle..

dualarınızı eksik etmeyiniz efendim..
selam sevgi ve muhabbetle!....

12 Haziran 2008

Hospital meal


Hospital meal
Originally uploaded by Andrea F Lee
Hastane koridorlarında yarım kalan yemek tabakları...
Çoğu kimseler yemek saatlerini iple çekerken, hasta odalarına giren yemek tabakları genellikle ucundan kıyısından azıcık alınmış, yenememiş bir şekilde bırakılıyor..öğle yemeğinde iştahla yediğimiz öğünün aynısını koridorda hiç dokunulmamış bir şekilde görünce içim bir tuhaf oldu..Her zamanki gibi unutmuşuz ne kadar büyük nimetlerle donatıldığımızı...Yemek yiyebilmenin nasıl önemli bir şey olduğunu, ne kadar şükür gerektirdiğini...
Hastaların boğazından geçmiyor yemekler...
Hiçbir şeyin tadı yok ki onlar için. ..
Hayat bir sabra dönüşüyor hastalanınca..
Bazen intiharın eşiğine getirecek ağrılarla imtihan oluyor hastalar..

Sağlık öyle büyük nimet ki...Ama başa gelmedikçe tüm hastalıklar insana kaf dağının ardında geçen masallar kadar uzak geliyor...

Oysa pamuk ipliğine bağlı sağlığımız, her şeyimiz, hayatımız..
Gözle görülmeyen bir hücrenin kontrolsüzce çoğalması tüm sağlığın gitmesi için bir sebep olabiliyor...
Ya da minicik bir kenenin taşıdığı gözle görülmez virus..
Ya da beklenmedik bir kaza..
Ya da'ları sonsuza uzayan noktalar şeklinde sıralamak mümkün..

"Lezzetleri acılaştıran ölümü sıkça anınız" hadisine binaen
yemek yerken aklımıza belki yemek yiyemeyenleri getirip
dilimiz kalbimiz döndüğünce "şükür" diyebiliriz...

Ve onlara kalbimizden dualar gönderebiliriz..

Rabbim hepimize şifa, sabır ve şükür versin..
Amin...

04 Haziran 2008

Med-cezirler


bulutlar
Originally uploaded by SecretPassion
Bir tarafı aydınlık olan hayatımızın bir diğer tarafı karanlık olabiliyor,
bir karanlık kaplıyor ortalığı birden, göz gözü görmüyor..
ama çok sürmüyor
dağılıyor kara bulutlar..
yepyeni ve duru bir aydınlığa bürünüyor yeniden alemimiz
alem gidiş gelişlerle, doğuş batışlarla dolu..
bir süreklilik değil bir değişim hakim..
böylelikle ne ebedi aydınlıkların ülfetiyle
ne ebedi karanlıkların zulmetiyle başbaşa kalıyoruz..
değişim süreçlerinde med-cezirler oluyor yüreğimizde
gidip gidip geliyor dalgalar...
bazen sertçe kayalara vuruyor
bazen incecik kumlar içinde dağılıyorlar...

sonsuz mutluluk yeri ve sonsuz zulmet yeri olmayan bu diyarda,
mutlulukların da sonunun
kötülüklerin de sonunun geleceğini düşünüp
dengede bir hayat geçirebilmek olsa keşke med-cezirlerden yükselen..

yüreğinizin aydınlığını ve karanlığını selamlıyor
Aydınlığın ve Karanlığın Sahibi'ne emanet ediyorum...

26 Mayıs 2008

far away


far away
Originally uploaded by marxon
uzak, çok çok uzaklara, bedeninden kilometrelerce ötelere kanatlanır bazen ruhun..
yakın, çok çok yakın hayatlara değemeden, teğet geçip gidiverirsin bazen.. bazen sadece seyircisindir hayatın dönüp giden serencamına.. tutmak istediğin hayat, silmek istediğin gözyaşıyla aranda bazen mesafeler vardır aşılamayan.
kaç hayat gelir geçir gözlerinin önünden, yüreğinin içinde acı acı adımlar atıp, sessiz çığlıklar bırakıp giden hayatlar...
ve hayatın kırıklarını tamir etmeye yetmez ömrün..
acizsindir, çok aciz..

milyonlarca yağmur damlası düşüyordur yere ve sen bir iki tanesini bile tutamazsın avuçlarında..
o zaman anlarsın ki her şey bir Kudret tarafından himaye edilmiş, kuşatılmış.. her şeyin bir sahibi var.. sen ise minicik ufacık bir noktasın yeryüzünde..hiçbir şeye elin yetişmiyor..
hayat kırılıyor, tutamıyor, tamir edemiyorsun, ancak O dilerse tamir olunuyor her şey..
acizim diyorsun..
O'na yöneliyorsun....
anlam veremediğin şeylerin anlamının ardını O'ndan biliyorsun
seyirci kaldığın, taa uzaklara dalıp gittiğin hayat manzarasının bir kenarında, sadece bir iki çalı çırpı toplayıp,
bir iki yaraya merhem sürüp, bir iki gülücükle geçip gidiyorsun...
ayeti hatırlıyorsun..

Yeryüzünde ne varsa Biz dünya icin bir süs olarak yarattik ki, insanlardan hangisi daha güzel isler yapacak diye imtihan edelim. Onun üzerindeki herseyi Biz elbette kupkuru bir toprak haline getirecegiz." Kehf Suresi, 18:7-8


dünya..bir süs..bir oyun ve oyalanma olarak tarif ediliyor..
geriye kalan..yapılacak güzel işler oluyor...
kupkuru bir toprak olacak şu uçsuz bucaksız yeryüzünün üstünde ufacık işlerimiz, belki kalbimizle eylediklerimiz, belki azıcık sabrımız,
tevekkülümüz, belki gülümsememiz, daha bilmediğimiz nice şey..
aczimizin yanında, beka'ya gidecek nice şey...

uzak, çook uzaklara düşüyor ruhumuz bazen...
beden subkortikal çalışıyor..ameller anlamını ve niyetini yitiriyor ...
çok yakınına, bedenin kalbine indirmeli ruhu...
yakın, çok çok yakın eylemeli....

26 Nisan 2008

Yağmur-Taner Yüncüoğlu

Küçük bir çocuktum bu eseri dinlediğimde..Küçücük kalbim titredi..Yağmur oldu gözyaşları..Bu sevgiye bu aşka hayran oldu..Canım peygamberime hayran oldu..Artık her mecliste canımız peygamberimizi anmak istediğimizde dökülen ezgi bu ezgiydi..Ama biz bu kadar sevemedik, bu kadar özleyemedik besbelli ki O'nun gibi olamadık. O'nun kadar sevemedik herkesi..
Kutlu doğum haftasında ruh iklimimize bereket olsun, yağmurlar dolsun inşallah..
Selam ve sevgilerle...

Blogları ziyaret ederken sonunuanlatma.com isimli bir sinema blogunun açıldığını gördüm. Kendim adına ve ziyaretçilerimiz adına istifadeli olacağını düşünerek tavsiye listesine aldım efendim. 4 blog yazarı tarafından açılan sitenin " sonunu anlatanlara aşina olmayan neslin blogu" olma özelliği de varmış, iyi seyirler :)

25 Nisan 2008

Yorulduk biz...


Chayden
Originally uploaded by dan_garner_s
Biz artık internlüğün bu 10. ayında çok yorulduk..çok gerildik..çok üzüldük..kimi zaman böyle yorgunluktan başımız bir yerde..kimi zaman gözyaşları..kimi zaman stres..öfke..
Anneannem diyor: kızım keşke başka bir okul okusaymışsın ne zor okulmuş böyle, harap oldun...
Ki anneannem neler yaşayıp, nasıl yorulup, maddi manevi ne sıkıntılar çektiğimizi bilmiyor bile..
Ev arkadaşım ayda 10 nöbet tutarken cerrahide, tüm gün çalıştırılıyor, bir de üstüne ceza nöbeti tutturuluyor..Gözyaşlarına biz şahitiz... Ama insanlar acımasız, insanlar duyarsız..
Ne hasta olmak kar ediyor, ne yorgun olmak..
kim eline ne kadar bir güç geçirdiyse onu sonuna kadar zorluyor..
Rabbim diyorum, iyi ki insanların eli çok uzun şeylere yetişmiyor..
Yoksa hırs ve öfke daha neler yaptırabilir insana..
Mesela, kabil olsa insanlar öfkeden birbirini yok edebilir..Elinde olsa, onun soluduğu havayı da kendi soluyup onu havasız bırakabilir..
Bir öfkelendiğinde onun canını alabilir..
Oysa Rabbim, kendisine asi kullarından bile son nefese kadar merhametini esirgemeyip es-Sabur ismi ile sabır gösteriyor...
Emrettiği hiçbir şeyi yapmayan, yahut kendisini yok sayan kullarından dahi ne havayı ne suyu, ne rızkı esirgiyor..
Oysa insanoğlu hata affetmiyor..Ufacık bir yetkiyle insanlara hükmetmeye çalışabiliyor, başkalarının gururunu incitebiliyor, rencide edebiliyor..
Tıpkı ayetteki gibi..
Şüphesiz ki insan çok cahil, çok zalimdir...
Bu cahil ve zalim yönlerimizden ve
cahil ve zalim yönlerini sereserpe ortaya döken insanların şerrinden Rabbime sığınıyorum...

Yorgun kalplerimizden duanızı esirgemeyiniz efendim..

13 Nisan 2008

Yeni bir sabaha uyanmak


Spectacular Morning
Originally uploaded by gfxmaster
Karanlık, sessiz bir gece daha bitti. Yeni bir günün başlangıcında sabahı ilk karşılayan kuş sesleriydi..Bir sabaha uyanmak ne güzeldi..Yepyeni bir sabaha, herkesten evvel, kuşlarla beraber..
Sabahı başka başka renklere boyadı kainatın farklı yerlerinde Yaratıcımız. Farklı seslerle süsledi..
Kainatın bir bölümü uykudayken, bir bölümünü sessizce uyandırdı, sessizce hayat verildi yeniden her şeye..
Nur yağdı sabahın bu ilk vakitlerinde gökten yere..Melekler kuş sesleriyle birlikte sabaha uyananların saçlarını okşayıp bir rüzgarla, tebessüm edip geçtiler..
Günün hareketli ve gürültülü saatlerinin evvelinde böylesi pür-i pak bir zaman diliminden belki haberi yoktu kimilerinin..
Ama zamanın ve sabahın Rabbi her gün, dünyanın her yerinde yeni bir sabah yarattı..Hayata yeni bir soluk katıldı, taptaze bir nefes..
Yeni sabahlara uyanabilmek,
O taptaze havayı soluyabilmek,
Sesimiz ve soluğumuzla sabah semalarına kuş cıvıltıları arasında katılabilmek dileğiyle..

08 Nisan 2008

Bu kez ziyaretçilerimizden :)


1921 Warren & Knight letter
Originally uploaded by Dystopos
Uzun süredir internete girme fırsatı bulamadığımdan bir yazı ekleyememiştim. Bir ziyaretçimizin aşağıdaki mailini okuyunca çok mutlu oldum. Kendisine teşekkür ediyor ve müsadesiyle yayınlıyorum:
.....
dogrusu bugun de yeni bir yazinizla karsilasmak umuduyla sayfaniza ugramistim. ne yalan soyliyeyim, bulamayinca kendi adima biraz burukluk yasadim.
elbetteki benim sizden boyle bir sey talep etme hakkim yok. ve biliyorum ki yazmak siparis uzerine olabilecek bir is degil. bu maili yazmamin sebebi boyle bir sipariste bulunmak degil zaten. fakat bu sefer bir degisiklik yapayim dedim. hep okudugumuz yazilarin bize hissettirdiklerini yorum olarak yazayoruz, bu sefer de okumadigim ve haddi zatinda hic olmayan bir yaziya yorum yazmis olayim dedim.

derler ki, muzikte iki ses arasindaki duraklarda ses sayilir. galiba sizin ki de oyle oldu. yazilariniz arasinda verdiginiz aralar da yazi yerine gecmis olmali ki bize bu yorumu yazdirdi. herneyse... her halukarda mutesekkiriz, onu ifade etmis olalim

selamlarimla
.....

25 Mart 2008

Etrafa bakmak


Spring mosaic
Originally uploaded by SezzRS
Etrafa bakmasa göremezdi küçük kız yerdeki papatyayı..
Etrafa bakmasa, nerden bilirdi çiçeklerin her dalda açılıp açılıp baharı getirdiklerini..
Yeryüzünün aylar sonra dirilip, her yandan canlılıkla ışıldadığını nerden bilirdi..
Ben de etrafa bakamıyordum yine bir süredir..Bir baktım, ağaçlar bembeyaz olmuş..Bir baktım yeryüzünde nice doğumlar olmuş..
Kuru ağaç dallarında ve doğumevlerinde, her yerde yeni doğmuş canlar var. Taptaze bir yaşam. Taptaze bir bahar. Annelerinin karnındaki karanlık dünyadan yepyeni bir dünyaya uyanan bebekler.. Masum, tertemiz, miskokulu bebekler..
Şu eskimiş dünyada ne çok yeni canlar var ne çok yenilik.. Hepsi birer mucize...
Ancak, eskileri içinde saklayıp yenilere gözlerini kapayanlar, nasıl fark edebilirdi güzellikleri...
Ancak bahar allerjileri aktive olup gözleri burunları kaşınıp, hapşırıkların ardı arkası kesilmeyince fark edebilirlerdi. Benim gibi :)

Etrafa baktım ve mutlu oldum,
çünkü etraf bahar,
etraf güzellik,
etraf neşe dolu...

:)

10 Mart 2008

İlk Bahar


Spring Parrots
Originally uploaded by NatashaP
"son"bahar ve "ilk"bahar arasında sıkışıp kalan beyaz ve puslu bir kış vardı.. kış geldi ve gitti usulca.. kış, yorgun ve telaşlı geçti..
ve nasıl olduğunu anlamadan birden bittiğini, gittiğini, giderken arkasında camlardan damla damla düşen erimiş kar sularını bıraktığını gördüm..
gözlerimi kapattığımda sonbaharın sonuydu, ve şimdi ilkbaharda yeniden neşeyle ışıldadı gözlerim..
dört duvar mahpusluğundan sıyrılan ruhum haftasonu Bursa'da, çok özel bir dostun yüreğinde misafir edildi ve tüm karamsarlığından, yorgunluğundan arındırıldı, yumuşatıldı, ferahladı. Rabbime çok şükür ve dostuma teşekkür ve dua ile bahar ferahlığında döndüm yeniden şehrime, hastaneme..
evime döndüğümde bahçedeki o kupkuru dallardan miniminnacık yeşil yaprakların boy vermeye başladığını hayret ve mutlulukla izledim..az kaldı..çok az zaman sonra yemyeşil olacak her yer..üstelik yeni doğmuş yapraklar ve taptaze çiçeklerle donanacak kupkuru dallar...
bahar ne güzel..yeniden doğmak gibi..
karın altına gömülüp, soğuktan donacağını sandığımız ümitlerimizin gün ışığı ve baharın kuş melodileriyle ısınması ne güzel..
"yitirme"nin çok ama çok kolay olduğu bu zamanlarda, ümidi yitirmemek adına direnmek zor, evet.. ama kuru dallar sevinçle ümidi müjdeliyor..ve ben de bahar rüzgarlarıyla, içimdeki kara bulutları oraya buraya dağıtmaya karar veriyorum..
baharınızı tebrik ediyor, kara bulutlarınızı temiz rüzgarlarla dağıtmasını diliyorum efendim..
gününüz aydınlık, gönlünüz şen, gözleriniz bahar gibi ışıl ışıl olsun..;)

01 Mart 2008

Hamza Robertson/YOUR BEAUTY

Yeni Müslüman olmuş genç bir müzisyenin Peygamberimiz için yazdığı ve söylediği bu güzel şarkıyı sizlerle paylaşmadan edemedim, beni çok heyecanlandırdı, çok mutlu etti..Hamza Robertson hakkında bilgi edinmek için:http://www.hamzarobertson.com/
ve bu şarkıyı sözlerin türkçe açıklamalarıyla dinlemek için:
http://www.youtube.com/watch?v=lRnnDvhLzl8

25 Şubat 2008

Sevgi...

Bir hasta getiriliyor, yetmiş beş yaşında.. Yıllar yılı hayatı birlikte paylaştığı hanımı ile karşıdan karşıya geçerken bir arabanın altında kalan bir amca.. Her yeri yara-bere içinde, bacağı ise boydan boya alçıda..Boynunda koruyucu bir halka..Ağrıları var..Ağrı kesici istiyor, yapıyoruz...Ama amcanın ağrısı başka..
"Hanımım, nerde yavrum, bir öğreniver" diyor...Hanımı nerde, öğrenmeye gidiyorum..Vefat ettiğini öğreniyorum..
Ama amcaya söyleyemiyorum, söyleyemiyoruz..
Amca gece boyunca "Yavrum, aklım hanımımda kaldı, bir ihtiyar kadıncağızdı, öldü diye korkuyorum, öldü de bana söylemiyorlar"..diyor. Her gördüğü personele, eşinden havadis getirmesini tembihliyor..
Bir beraberliğin böylece sona erdiğine şahit oluyoruz..
Teyzeyi hastanemizin morgunda amcayı bir odada misafir ediyoruz..Elimizden gelen bir şey yok.
Amca iyileşip evine gittiğinde, yıllarca yanında olan eşinin artık olmadığını görünce neler yaşayacak kim bilir..Hepimiz göz yaşlarımızı birbirimizden saklıyoruz...
Aynı odada bir genç bayan, küçücük iki çocuğun annesiyken üstelik, canına kıyması nedeniyle yatıyor..Ah "sevgi" diyorum..Sevgi insana neler yaptırıyor...Sevgisizlikten boşanmanın eşiğine gelmiş, ama bir türlü istediğine ulaşamamış genç bayan çareyi ölmekte ararken, yılları beraberce geçirmiş iki ihtiyardan hayatta kalanı hala eşini sayıklıyor hep onu düşünüyor..
Dünya çok kısa..İmtihan ağır...Ölümse çok ama çok yakın..
Bu sevgisizlikler neden?...Neden sevemiyoruz birbirimizi..Neden sevgiyle bakıp, ellerini sevgiyle tutmasın eşler birbirinin...
Sevgi çok güzel..Sevmeyi Sevdiren'in bir ismi de el-Vedud; Çok seven, çok sevilen, sevilmeye layık olan..
Sevgisiz kalpler nasıl pompalıyor litrelerce kanı?..Nefretle mi?..Nefret pompalayan bir kalp olmak istemiyorum..Nefret ruhunu çürütür insanın, kalbini katılaştırır...
Ne olur annemize, babamıza, kardeşimize, çalıştığımız iş arkadaşımıza, amirimize, kimsesiz çocuklara ve herkese içten bir sevgi duyalım bugün..Yüreğimizi sevgiyle dolduralım..
Sevgimiz dokunsun diğer gönüllere de...
Kalbimiz nefret pompalamasın, gözlerimiz öfkeyle ışıldamasın..
Yolun sonuna, sevdiklerimizle, sevgi dolu ulaşabilmek dileği ve duası ile...

Esen kalın efendim

22 Şubat 2008

Başarı


Playground Fun
Originally uploaded by j.southby
BAŞARMAK... Bütün yazılar, bütün düşünüşler gelip o soruda düğümleniyor:
Neyin peşindeyiz, neyi başarmaya çalışıyoruz? Şu günlerde gereksindiğimiz şey bir
‘netlik ayarı’ndan başka bir şey değil. Hangi başarılar peşinde koşuyoruz...

Ralph Waldo Emerson’un “başarı nedir?” sorusuna verdiği bir cevap vardı:
- Sık ve çok gülümseyebiliyorsan,
- Akıllı insanların saygısını, çocukların sevgisini kazanabiliyorsan,
- Dürüst eleştirmenlerin takdirini alabiliyorsan,
- Sahte dostlarının ihanetine katlanabiliyorsan,
- Güzelin değerini biliyorsan,
- Diğer kişilerde en iyiyi bulabiliyorsan,
- Daha iyi bir dünya için geride ister sağlıklı bir çocuk, ister iyileştirilen bir sosyal
durum, ister ufak bir parça yeşil bahçe bırakabiliyorsan,
- Tek bir kişi bile olsa, biri senin varlığından ötürü daha rahat nefes alabiliyorsa…
İşte bu başarmış olmaktır... " diyor Emerson...

*Paylaşan: Haftalık Aydınlık Yazılarıyla bhary'ye teşekkürlerimle

09 Şubat 2008

Canım Peygamberim..

Sıkıntılı, yorucu ve yoğun günlerde
Canım Peygamberim (s.a.v-salat ve selam onun üzerine olsun) asırlar öncesinde söylediği sözlerle, yaşayışıyla tüm güzel ahlakıyla bugünümü aydınlatıyor, yüreğimi ferahlatıyor...
Okudukça okudukça hayran kalıyor insan..
Nasıl hayran olunmasın ki, Rabbimizin En çok sevdiği kul O..
Salat ve selamın en güzeli, O'na olsun..
Bir çok işi söylenerek yaptığımıza şahit oluyorum..Söyleniyoruz, ama bir taraftan da o işi yapıyoruz..Hiç memnun da değiliz halimizden..Hep şikayet ediyoruz. Ama bununla hiçbir şey kazanmıyor, belki çok şey kaybediyoruz...
O'na bakıyorum..
O ki, dünyanın yükünü kalbinde taşıyor..Yaratılmış tüm insanların saadeti ve ahireti için dualar ediyor, onlar için sancı çekiyor..Onca işinin, onca sancısının ve üzüntüsünün arasında yine de gülüyor, hep tebessüm ediyordu..
Okuduğum kitapta diyordu ki: " Evine geldiğinde, hemen yardım edecek bir şey olup olmadığını soruyordu.
"Kavmin efendisi, hizmet edendir" demişti.
Evinde de ayakkabı tamir eder, elbisesini temizler, sökük diker, yama yapar, yemek hazırlar, çocuk bakımına katılırdı. -bunlar o devirde ve hatta bu devirde pek çok erkeğin pek yapmadığı şeylerdi üstelik-
Yani evine sadece güler yüzünü getirmezdi. Onun bütün varlığı tebessüm ederdi. Gittiği yere sevgi, huzur, ve mutluluk götürürdü. Gülüşü yansırdı bütün varlığa, taşa toprağa...Gece, gündüz olurdu. Üzüntüler unutulurdu. Kalbinden kalplere yollar açılırdı. Yollar ki Allah'a giderdi; kederler gideren, sevinçler getiren, insanı kendine getiren o yollardı.."

O yollara bizi de kabul et Rabbim...
Sana giden yolların yolcusu eyle bizi..
Gerçek yol dururken, yanlış yollarda oyalanmaktan ve doğru yolu kaçırmaktan sana sığınıyoruz...

Toprak ile aramızda kaç soluk olduğunu yalnızca Sen bilirsin Rabbim..Soluklarımızı Senin yolunda tükettir...
Senin ve canımız peygamberimizin (s.a.v) sevgisiyle iman ile Sana ve peygamberimize kavuşmayı nasip et..

Amin....



kaynak kitap:Ailede Sevgi İletişimi- Vehbi Vakkasoğlu

31 Ocak 2008

Çırpınış


within my garden ...
Originally uploaded by jude
şu küçücük kuş gibi çırpınıyor yüreklerimiz...bir dakika bile durmadan göğüs kafesimizde pıt pıt atıp, can suyunu pompalıyor duruyor..
kalp bir yanda çırpınıp dururken, ruh da beden mahpusluğunda çırpınıyor olmalı...yaşadığımız şu kaotik süreçte, hiç çırpınmaz mı ruh?..hiç çarpışmazlı benlikler?..hiç uçuşmaz mı hayaller, ümitler?...
çırpınan yüreğim "an"ı yaşamaktan geriye dönüp bakamaz oldu..çünkü geçmişe ya da geleceğe bakabilmek, durup düşünmek ister, tahayyül ister, ve en önemlisi vakit ister.
Vakit nimetini çok iyi kullanamadığımız bu dönemde, tüm bu muhasebelerden de uzak kaldım sanırım..
geriye dönüp bu bir ayı düşünmek istiyorum..
öyle çok şey gelip geçti ki gözlerimizin önünden..öyle çok hayat..öyle çok acı...öyle çok ibret...
her nöbet ayrı bir alemdi muhakkak..her insan ve her olay bambaşka kapılara açılıyordu..hangi kapıyı anlatsam..
yakın geçmişten başlayarak sıralasam...80 yaş üstü hastalar mesela..bir asıra yakın yaşamlarına neler sığdırdılar kim bilir..
en acısı, ömür nihayete erecekken, kimsenin kendilerine sahip çıkmaması olmalı..80li yaşlarda bir beyefendi, uzman nörolog ve uzman psikiyatrist, bir bakımevinden getirildi üstülelik çocukları olmasına rağmen...ne acı..
bir başka beyefendi, 1 ay önce sağlıklıyken birden geçirdiği felç ile yatağa mahkum kalınca, ve bir lokma ekmek verecek bir kişi bile yanında olmayınca, 1 ay hiç beslenmemişti hiçbir yere kıpırdayamamıştı..ve bir ayda sırtında 20x30cm'lik bir yatak yarası açılmıştı..tüm organları görünüyordu.."su" diye inlediğini seçebiliyordum yalnızca...ve ertesi gün vefat etti..Allah rahmet eylesin..
bir başka 80 yaş üstü hanımefendinin ise beni görmeden kendisiyle ilgilenen kızı, gayet kırıcı ve kaba davranırken, beni gördüğünde annesine tatlı dille güler yüzle bir şeyler söylüyordu...utandım..o insan adına o insanın annesinden utandım...
gencecik kızlar gördüm, bir sürü ilaç içip canına kıymaya teşebbüs eden..ve bir tarafta 80 yaşında yaşamaya direnenleri de..
genç olan yaşlı olanı, yaşlı olan genç olanı anlamıyordu..
hayatı bir film izler gibi izliyoruz bir aydır...acılara şahit oluyoruz ve bazen mutluluklara...
kan değerlerine bakıyoruz bütün gün..pek çoğu nizam içinde olması gereken değerler arasında seyrediyor..sağlık ne müthiş şey diyoruz..ne büyük nimet..
çok şükür diyoruz..bedenimize, ailemize, konumumuza..her şeye..
tüm bunlara dil ile şükretmek kafi olur mu hiç?....
Rabbim çırpınışlarımızı şükreylesin..Bize merhamet eylesin..
Ve tüm gafletimiz için bizi affetsin...

Dün tefe'ülde çıkan satırlardan bazıları sanırım buraya uygun düşecek..Mevlana diyor ki: "Dünya nedir? Tanrı'dan gafil olmaktır..Kumaş, para, ölçüp tartarak ticaret etmek ve kadın; dünya değildir." 1/983
ardından kitap diyor : Ölçü harika dedim kendi kendime. Zenginlik, çok para, çok altın, servet, kadın Dünya ya da zindan değilmiş meğerse. Sadece bunların insanı sahibinden gafil etmesi, habersiz bırakmasıymış. Vay canına asıl işi anladım şimdi. Ne olduğumuz neye sahip olduğumuz değil mesele. Kiminle olduğumuz. Asıl iş O'nunla olmak. Bu servetle de mümkün. Parasız da. Yapılması gereken O'nun verdiğini onun için harcamak sadece. Paraysa para. Sağlıksa sağlık. Bilgiyse bilgi. Ömürse ömür.

işte böyle dedi tefe'ül...ve etkiledi hepimizi derinden...
bi çırpınış da böyle bitti...

O'nunla kalın inşallah efendim.....

27 Ocak 2008

Beynimin sağ yarısı kaç bu tıp fakültesinden diyor :)...

Merhabalar, siteyi şifrelendirme işleminden, arkadaşlarımın önerileriyle şimdilik vazgeçtim. Bu sırada ismini bilmediğim pek çok okuyucu ile tanışmış olmaktan ve onların sayfalarını da öğrenmekten çok mutluyum, ilginiz için teşekkür ederim.
Selam ve dua ile..

Küçük mavi çiçek


Happy flower
Originally uploaded by kimtojin
Çiçekleri ve baharı özledim,
Renkleri, renkli sözleri, renkli gülüşleri özledim.
Lisedeyken, Kızılay Sakarya'daki çiçekçilerin önünden geçip rengarenk çiçeklerin mis kokuları içinde dolaşırdık. Kış günlerinde içimize ferahlık yüzümüze tebessüm gelirdi :) Bir buket çiçekle görünürdü kapıdan bir arkadaşımız..Birbirimize çiçek vermek için özel günlerin gelmesi gerekmezdi. Çiçek sevgiydi, çiçek renk ve mutluluk..Ve dört duvar içinde bunalmış ruhlarımıza bir aydınlık...
Ruhlarımız toprağı, masmavi gökyüzünü, uçsuz bucaksız arazileri arzulardı..Ama binlerce arabanın, dumanların ve yüksek binaların olduğu Kızılay gibi bir yerde geçirmek zorundaydık günlerimizi..
Şimdi yine dört duvarlardan bunalmış bir halde, rengarenk bir çiçek hayal edip bir nebze ferahlıyorum...
Rabbimin çiçeklerle bezeli tarlalarda, ormanlarda yürüyüp koşabileceğimiz günleri nasip etmesini diliyorum...
Ve benim gibi dört duvar arasında bunalmış olanlara bu minik mavi çiçeği uzatıyorum :)
Selam ve muhabbetle...

20 Ocak 2008


I Couldn't Love you More
Originally uploaded by Kim McCabe
23 yaşında bir annenin kalbi durmuştu dün,
3 aylık bebeği beşiğinde onu bekliyordu...
Nefesi de kesilmişti annenin..
Çok şükür Rabbim öksüz bırakmadı anneyi,
Çok şükür kalp mesajı durmuş kalbi Allah'ın izniyle yeniden çalıştırdı..
Çok şükür makineler soluması durmuş akciğerleri harekete geçirdi yeniden..
Çok şükür geç kalınmadı bu kez..
Ve sağ salim kurtuldu anne...

Çok şükür...

04 Ocak 2008

Acı...


cure for pain - 2
Originally uploaded by -sel
Acı...
Yürekleri kaplayıp bedenleri titreten..Gözleri nemlendiren, umutları söndüren acı.
Hastaneleri acılar bürümüş...
Kolları iğnelerle delik deşik olmuş bedenler acı çekiyor..Kiminin gözünden yaş geliyor acıdan..Kimi yalnızca bir "ah" diyor..Kimi yutuyor acıyı, sindiriyor...
Beden öyle bir libas ki, hastalandığında ruha dar geliyor..Ve hastalanmadan bilinmiyor ki, ne kadar sağlıklı yaratılmış, her şey ne denli muntazam...
En ağır hastaların bile tetkiklerinde kan değerlerinin çoğunun normal sınırlar içinde olduğunu görüyorum..Hasta dediğimiz bir bedende dahi aslında sistemlerin çok büyük bir bölümü muazzam işliyor..
Ne çok hastalık var bilmediğimiz, ne çok acı var başımıza gelmeden bilmediğimiz-bilemediğimiz...
Herkes için kendi acısı tüm acılardan büyük. Oysa büyüğün büyüğü var hastaneler şahit..
Türlü türlü marazlar..Hangi sağlam sistemimize şükretsek?..Saysak dahi bitiremeyiz ki..Öyle aciziz..Bu aciz bedenleri muntazam yaratan Rabbimizden ise öylesi uzak..Rabbim yakın eylesin bizi..
Çekilen acılar, ukbayı güzelleştirsin inşallah..
Acı ekilen yürekler sabırla Rablerine yaklaşsınlar inşallah...
Acı çok büyük bir imtihan..
Rabbim bu imtihanları isyansız, nisyansız, teyakkuz ve vecd halinde başarıyla tamama erdirmeyi nasip etsin.
Amin...

Kar tanesi duası- Senai Demirci

“Üzerimize cemaliyle yumuşacık ve şeker tadında karlar indirip,celaliyle dağları ve yolları kara bürüyen Rabbimiz...Kalplerimize kar tanesinin paklığını indir...Mutluluklarımızı kar taneleri sayısınca çok eyle...Hüzünlerimizi rahmetinin dokunuşuyla kar taneleri gibi erit..Dostluklarımızı her bir kar tanesi gibi özel ve güzel eyle...Bizi senin rızan yolunda uçuşan kar taneleri eyle...Günahlarımızı gufranının karında yıka ve temizle...”

Senai Demirci - Kar tanesi duası

paylaşan:T.Börekçi