02 Aralık 2012

Uyku

Sleeping by Moyan_Brenn
Sleeping, a photo by Moyan_Brenn on Flickr.

Gözkapaklarımızın ucuna kadar gelen..
Ellerimizi gözlerimizi ovuşturmaya sevk eden..
Bedenimizi rüzgarda sallanan bir yaprak gibi bir o tarafa bir bu tarafa düşüren uyku..
İstediğimizde gelmeyen, git dediğimizde gitmeyen..
Öyle büyük bir nimet ki, ancak uzun süre uykusuzluk sıkıntısı çekenler anlayabiliyor kıymetini..Uyku dertlere derman, bedene sıhhat. Uykusuzluk ise sinir, stres, gerginlik doğuruyor.
Bu gece her ne hikmetse, sabahın beşi olmuş, hala direnmekte gözlerim.
Sanırım "Uykuyu Veren"i hatırlamam içindi bu mesai.. Belki de oturup tefekkür etmek için. Gündüz dünya telaşından etmediğim tefekkürlerin, belki şimdi zamanıydı. Bunun için kovmuştu melekler uykumu başka bir geceye.
Aslında çoğu zaman uykuda değil miyiz? Hakikatlere karşı, dünyaya karşı, insanlara karşı ve hatta çoğu zaman kendimize karşı?..
Öyle olmasa uyan ey gözlerim uyan diye söylenir miydi hiç..
Eh, uykusuz bir geceden, ancak bu kelamlar döküldü dilimden..


Eski dostlara, ismini bilmediğim ama uzun süredir yazı yazmadığım halde sayfamı takip eden okurlara selam olsun..

08 Temmuz 2012

Gökyüzü Notları

Clear weather by  DocBudie
Clear weather, a photo by  DocBudie on Flickr.
BİR UÇAĞIN kanadının üzerinden yerde kalanlara, dünyaya bakıyorum. Akşam karanlığında sıra sıra ışıklar, nokta kadar pırıltılar, birbirine bağlı ip kadar ince yollar görüyorum..Uçak yükseliyor. Noktalar daha da küçülüyor. İnsan ise görüntüden siliniyor. İnsanın dünya üzerindeki görüntüsü bu kadar küçük mü? Yukarıdan bakıldığında evler, yollar, bahçe ve parklar dünya üzerine serpilmiş ışıklı damlacıklar gibi görünüyor..İnsan diyorum, dünyaya ancak bu kadar şey serpebilmiş..Uçak yol alıyor. Şehir merkezi geride kaldığında yerler zifiri karanlığa bürünüyor. Buralara bir şeyler serpmemiş insanlar..

İnsanlar ne küçük, ne aciz aslında.Yer ve göğün Rabbi ise ne büyük. Ne kadar yüce. İki gece önce Umre’den dönen annemin sözleri geliyor aklıma: “Uçağa binip, bulutların içindeki alemi gören bir göz nasıl olur da Allah’a iman etmez?”..Bu temaşa ile kalbim ve gözlerim doluyor. Bu canın bu küçük ve aciz bedende emanet oluşunu hissediyorum..Ruhumu hissediyorum..Yaratıldığımı hissediyorum..Uzuvlarımı hissediyorum..Hızlanmış ritmiyle kalbimi hissediyorum..

Tüm boşluklardan sıyrılıp Rahman’a yönelmek istiyorum. O’nun hep benimle olduğunu, benim ise sık sık unuttuğumu, O’ndan ayrıymışçasına yaşadığımı anımsıyorum. Ne aciz kelimelerim ve hayatım şükürler sunmak için..Ne kadar kifayetsiz söylemeye güç yetiremediğim sözlerim..

devamı
http://www.karakalem.net/?article=4770

17 Mayıs 2012

Cennet cazip gelmiyor, cehennem korku vermiyorsa, imanımızı gözden geçirmeli..

06 Mayıs 2012

Baharın ve kırık kalplerin Rabbine

Spring Love by donsutherland1
Spring Love, a photo by donsutherland1 on Flickr.

Allahım, senin yarattığın gökyüzüne, rengarenk çiçeklerle bezenmiş yeryüzüne baktıkça sanki sana daha çok yakınlaşıyorum..Kötülüklerden arınıyor ruhum..Tertemiz oluyorum..Şu yeşil ovalarda, yeni düşen yağmurda ve yağmurda beliren gökkuşağında tefekkürdeyken huzurluyum, müştakım, müteşekkirim..Ruhumu böyle müteşekkir anlardan birinde almanı dilerim Rabbim. Böyle veda etmeyi..Şehadetle gitmeyi..Yazgımda hangi gün yazıyorsa o gün..Ama henüz bitmediyse dünyada sayılı günümüz, imtihanımız, bitmediyse vazifemiz, öyleyse yaşamaya iman ve itikatla devam etmeyi kısmet et..İmanımızı alma, onun yerine, ondan evvel canımızı al..
Çiçeklerle dolu bu mayıs günlerinde imanımızı çiçekler kadar taze kıl!.. Nasip et, renk renk tevbe serpiştirelim gönlümüze..Tevbelerle bezenelim..Tıpkı baharla bezenmiş, temizlenmiş yeryüzü gibi..
İsimlerinin tecellilerini göster ve hissettir Rabbim..İsimlerinle güzelleştir yüreğimizi, benliğimizi..
*
Rabbim, sen ki ruhumuzu ve aklımızı sağlıklı kıldın, sana binlerle şükürler olsun..Bizim ve ruh hekimliğiyle uğraşan tüm kullarının vesilesiyle göndereceğin şifa kelimeleri sağlığımızın şükrü olsun..
Kullarının kırık kalplerini, zedeli ruhlarını, örselenmiş benliklerini tamir ve tedavide bize yardım et..Yardım et ki Senden başka yardımcımız yok..Sen ki ölmüş arzı canlandırdın bu bahar; Sen kırık kalpli mahzun ruhları da Şafi isminle yeniden iyileştir..Bu kırıklık, bu illet onların kurtuluşlarının vesilesi olsun..Amin..

29 Nisan 2012

Alaçatı, Çeşme

Bir takipçinin ricası üzerine fotoğraf paylaşmak istedim, bu yıl gezilerimiz ertelendiği için geçen yıldan Çeşme ve Alaçatı resimleri bunlar..Geçen yıl Alaçatıda beyaz üzerine rengarenk çerçeveli evler, çay bahçeleri, pansiyonlar, damla sakızının kahve, lokum, kurabiye, dondurma ve sabuna bu kadar yakışıyor olması, limon ağaçlarının kokuları, taş döşeli yollar, seramik levhalar ile gözümüz gönlümüz şenlenmişti..
Çeşme'de ise deniz, kale, marina, marinada renk renk desenler vardı..
Bu karelerden bazıları böyle yansıdı objektife:

17 Mart 2012

Mustafa Ulusoy-Yaratıcıya surat asmak

Senin derdin ne, biliyor musun?
İçini kızgın bir tavaya döndüren kızgınlığın nedeni. Kendini sahipsizmiş sanmanın sebebi ya da.
Kışın ortasında yazı istemenin, yazın ortasında kar yağsın diye tutturmanın. Yağmur yağar yağmaz, bulutsuz bir gökyüzü talep etmenin. Bulutsuz bir gökyüzünde yağmur diye sızlanmanın.
Günlerdir, Yaratıcı niye duamı kabul etmiyor, istediğim şey çok mu fazla ya da batıl bir şey mi ki vermiyor diye hayıflanıp duruyorsun.
Senin derdin nefsim, bir haddini bilmezlik ki sorma.
Hem de ne haddini bilmezlik. Bir şikayet, bir şikayet. Bir gurur bir gurur. Bir kibir bir kibir. Bir naz bir naz ki anlatamam.
Hele şu, 'hayatım için iyi, hayırlı, güzel, doğru, anlamlı, hakikatli, hikmetli olanı ben bilirim' afra tafralarına ne demeli.
'Niye istediğim şey olmuyor, olmadı, olmayacak mı?' diye sızlanmalarının; anne babasına, 'şunu da isterim,' diyerek markette tepinen bir çocuğun sızlanmalarından farkı var mı, söyle hadi?
'Ey müteşekki! Sen nesin?'
Ne zannediyorsun kendini?
Sen ki yaratılmışsın. Sen ki, bir zamanların yok olanısın.
Sen önce şu önündeki duvarın arkasını gör görebilirsen.
Gözlerin bir duvarın ötesine bile geçemiyorken, 'ben bilirim' nidaları neden?
Hadi bir dene, hayatının gelecek beş yılında başına geleceklerini tespit etsin o çok bilmiş aklın.
Niye susuyor benliğin?


>> devamı için aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız
Yazarlar Mustafa Ulusoy Yaratıcıya surat asmak

Geçen sene bu vakitler Bodrum'da..


Baharın renkleri, güneşin aydınlığı, rüzgarın yüzünüze vuran hafif serinliği, denizin, ağaçların, hayvanların latif görüntüleri geçtiğimiz yıl tam da bu zamanlarda Bodrum'da böyle yansımıştı fotoğraf karelerine..Şimdilerde evde geçiriyor olsam da baharın ilk demlerini, fotoğraflara bakmak dahi beni yeniden oralara götürdü, o tatlı serinliği terennüm ettirdi..Bundandır ki paylaşmak istedim..
Nice baharları soluklayabilmek, nice güzellikleri terennüm etmek dileğiyle..
Posted by Picasa

13 Mart 2012

Yağmur yağıyor

Martın soğuğunda, gecenin karanlığında,
ince ince, yağmur yağıyor..
Saat gece yarısını çoktan geçmiş, çoğu kimse uykuda ve habersiz yağmurdan..
Kimler ıslanıyor, kimler kaçıyor köşe bucağa bu saatlerde acaba..
Küçük kuşların ve kedilerin, sokakta yaşayanların bir çatısı var mı?..
Oluklardan akan sular üzerlerine sıçrar mı, ıslanırlar mı, üşürler mi?..

Herbiri bir melek ile yere inen rahmet tanelerini dışarıda kucaklayan var mı şimdi?
Asfalt kenarlarında toplanıp akan sular bir toprak bulabilir mi ?

Gece, sessiz ve karanlık, ince ince yağmur tıkırtısı camda, başka bir ses yok, başka nefes yok duyduğum..
Bu duyduğum rahmetin sesi olmalı..
Şefkatin sesi
Arınmanın, temizlenmenin sesi..
Rahman'ın kirli topraklarımıza, damlarımıza, yüreklerimize gönderdiği rahmetin sesi..

Baharla birlikte daha nice kez yağacak yağmur..
Ancak sesini duyabilecek miyim şimdi duyduğum gibi..
Yoksa koşturuyor mu olacağım dünyanın meşgalelerinin peşinde,
ya da rahat döşeğimde, uykuda..
ya da unutkanlığın, umarsızlığın gafletinde?..

Rahmetinin sesini, nefesini duyur kalplerimize rabbim,
mahrum etme bizleri
Gözümüzü gönlümüzü açık eyle,
Eyle ki dünyanın hakikatlerine gaflette tükenip gitmesin ömrümüz..
Rahmetini duyur gönlümüze
Şükrümüzü arttır böylece

Yağdır yağdırdığın gibi yağmurunu kirli-temiz yağdırdığın gibi her yere,
yağdır bizlerin de kalplerine

Amin...

08 Mart 2012

Hugo (2011)
Yönetmen: Martin Scorsese
Hugo filminden hoş bir diyalog aktarmak istiyorum:

-Her şeyin bir gayesi vardır. Makinelerin bile. Saatler zamanı gösterir, trenler insanları bir yerlere götürür. Hepsi kendine düşen görevi yapar. Tıpkı Mösyö Labisse gibi. Belki de bu yüzden bozuk makineler beni bu kadar üzüyor. Üstlerine düşen görevi yapamıyorlar. Belki insanlar için de aynı şey geçerlidir. Gayeni kaybedersen, bozuk bir makineden farkın kalmaz. ..

-Georges Baba gibi mi?
-Belki onu da onarabiliriz
-Senin gayen de bu mu? Bir şeyleri onarmak?
-Bilmiyorum, en azından babamınki buydu
-Acaba benim gayem ne? Bilmiyorum..Annemle babamı görmüş olsaydım , belki bilirdim.
-Benimle gel

(saat kulesinin tepesinde Paris’i kuşbakışı gören pencerenin önüne gelirler)

Babam öldükten sonra buraya çok sık gelir oldum
Tüm dünyayı büyük bir makine olarak hayal ederdim..Makineler asla yedek parçalarıyla gelmezler. Çalışmaları için ne gerekiyorsa o kadarı olur hep. Dünya koca bir makineyse ben yedek parça olamam diye düşündüm. Burada olmamın bir sebebi olmalı. Bu da demek oluyor ki, senin de burada olmanın bir sebebi vardır.

21 Şubat 2012

SnowFlake by Karl W.
SnowFlake, a photo by Karl W. on Flickr.

Ey koruyup gözetenlerin en güzeli Allahımız ! Bizleri her zaman korumanı ve daimi himayen altında tutmanı diliyoruz. Bizlere iman-ı kamil, a'mal-i saliha ve ihlas-ı etemm lutfetmekle dinimiz ve ahiretimiz hususunda yardım et. Muttali olamadığımız endişe ve tehlikelerden bizi muhafaza eyle; karşılaştığımız hadiselerde de bir an olsun bizi nefsimizle baş başa bırakma... Ey kullarının günahlara düşmesi kendisine zarar vermeyen ve mağfiret etmekle hazinelerinden hiçbir şey eksik olmayan Rabbimiz ! Bizlere tükenme bilmeyen hazinelerinden çokça ihsanda bulun! Affet bizi, lütfen bağışla kusurlarımızı, merhamet buyur bize! Sensin Mevlamız, yardımcımız ! Kafir topluluklara karşı Sen yardım eyle bize !

26 Ocak 2012

ÜŞÜMEYENLER SARILMAYI UNUTUR

Cold Solitude by chris_esler2000
Cold Solitude, a photo by chris_esler2000 on Flickr.

Üşüme zamanı şimdi.
Tir tir titreme zamanı.
Güneşten uzaklaştırılan dünyanın çehresinde "soğuk" yaratılıyor sonsuz bir ustalıkla.
Öyle birden olmadı bu. Gündüzün geceye dönüşümü gibi ağır ve usul usul.
Yapraklarından soyunmuş ağaçlar, dallarında kuşlar, küçük başlarını göğüslerine gömmüşler, kanatlarını sımsıkı kapamışlar uyukluyorlar, soğuk rüzgâr estikçe tüyleri hafifçe havalanıyor sadece.
Arabaların çoğunun camları sımsıkı kapalı, sıcak hava üfleyen klimalar camları buğulandırmış. Apartmanların çatısından yükselen duman, ağır ve yılankavi bir dalgalanmayla havaya karışıyor. İnsanların ağızlarından çıkan buhar, yaşamın ilk ve son alameti olan nefesi görünür kılıyor.
Paltolarına, atkılarına, şallarına sarılıyorlar üşüyenler sımsıkı.
Artık ellerini ceplerine sokmanın ve ısınmanın sevincini buluyor insan.
Üşümenin en güzel yanlarından biri, sonunda bir sıcaklık bulup ısınmak.
Soğuk demek sanki sarılmak demek.
Sokak kedileri kuytu bir köşede büzüşmüşler, birazdan merhametli bir kalbin getireceği yiyeceği bekliyorlar sabırla. Bu da iki kalbin birbirine sarılarak ısınması demek.
Yaz güneşi ne kadar bunaltıcıysa, kışın ayazı o kadar uyuşukluğun düşmanı.
Hışımla esen soğuk rüzgârla, hayat silkinip kendine geliyor.
Geceleri, gök, dondurucu ayazda berrak mı berrak. Ayaz geceler, gökyüzünün önündeki perdeyi yırtıp atıyor.
Pencerenin bir sıcak tarafı var artık, bir de soğuk tarafı. Sıcak tarafındaki buğu üzerine kelimeler yazılıyor. Buğu geçince uçup gidecek kelimeler bunlar, tıpkı hayat gibi, geçici.
Düşler sıcak odalardan soğuk caddelere akıyor. Yüzünü asıyor zaman bir kış soğuğunda.
Parmak uçlarından saç diplerine kadar bir başka hissettiriyor kendini hayat.
Tenha sokaklarda loş ışıklar halinde dolaşıyor hayat.
Yürümeli, yürümeli, yürümeli, soğukta.
Üşümeli.
Kimi duygular ancak soğukta hayat bulur. Kış meyveleri gibi.
Buz tutan düşüncelerin yegâne şifasıdır soğukta yürümek.
Yürümeli, yürümeli, yürümeli soğukta, eller cepte, gözler uzaklarda, üşümeli.
Rahatına ve keyfine düşkünlük, eninde sonunda düşkün olduğu şeyin hışmına uğrar. Cezalar, amellerin cinsine göredir. Alkole düşkün olanın, en büyük zararı ondan çekmesi gibi.
Kim ki rahatına düşkündür, soğuktan şikâyet üstüne şikâyet eder, onu düşman beller, kendini soğuktan ve üşümekten sakınır mı sakınır. Soğuktaki nimetler de sakınır kendini ondan.
Sabahları yürüyüş önerisi yaptığım kişilerin en büyük itirazı şu olur: "Ama üşüyorum."
İyi ya işte, üşümek için yürümeli.
Soğuk, uyuşuk bedenlerin içine canlılık üfler hâlbuki.
Geçenlerde biri, birine anlatıyordu: "Bir haftadır havanın nasıl olduğunun farkına varmadığımı anladım. İşten eve arabayla geliyorum. Kapalı otoparka park ettiğim arabadan iniyorum, gün yüzü görmeden asansörle daireme çıkıyorum. Aynı şekilde, hiç dışarı çıkmadan evde arabama binip işyerime gidiyor, arabayı yine kapalı otoparka park edip asansörle çalıştığım kata varıyorum. Dışarısıyla temas etmeden yaşıyorum."
Ne hazin değil mi?
Keyif ve rahatlık uğruna, hayattan oluyor insan.
Cildine dokunamıyor rüzgâr.
Üşümeyi unutmak, iliklerine kadar işleyen bir histen mahrum kalmak değil de nedir?
Soğuktan tüylerin diken diken olamaması ne büyük kayıp.
Soğuktan büzülememek ne büyük bir mahrumiyet.
Çünkü soğuğa maruz kalıp üşümeyenler, sarılmayı da unuturlar.
Üşümeyenler, eninde sonunda üşüyenleri de unutur.
Sıcakta gevşeyen ruhlar soğukta dirileşir hâlbuki. Kışın ayazında, soğuğun bahçesine açar bazı duygular.
Kar mesela, kışın ayazında yaratılır da lapa lapa yollanır.
Soğukta daha çok düşünür insan üşüyenleri. Sokaktaki kedilere, köpekleri soğukta daha çok merak eder. Fakir fukaranın hali, şefkatine daha bir takılır insanın. Altı delik bir ayakkabı soğuk bir kış gününde delip geçer insanın da kalbini.
İçin için soğukta daha bir sızlar kalpler. Başkaları için soğukta daha çok atar.
Soğuğu unutmak üşümeyi unutmaya, üşümeyi unutmak kendini unutmaya, kendini unutmak başkalarını unutmaya götürür insanı.
Üşümeyen, üşüyenlerin halinden anlamaz.
Üşüyenlerin halinden anlamayan, eninde sonunda kendini de anlamaz.
Kendini anlamayansa, hiçbir şeyi anlayamaz artık

Mustafa ULUSOY

*Paylaşım için T. Börekçi'ye teşekkürler

07 Ocak 2012

Dört tuzağa dört ayet

A'raf suresinin bildirdiği üzere, Allah'ın kendisine verdiği mühlete karşılık İblis,
"Andolsun, senin doğru yolunda oturacağım. Sonra onların önlerinden ve arkalarından, sağlarından ve sollarından kendilerine yanaşacağım. Sen de onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın" (A'raf 7;16-17) diye yemin etmişti.
Büyük sufi Şakik-i Belhi, İblis'in bu yeminini hatırlatır ve onun dört yönden kurduğu bu tuzağın Kur'anın irşadıyla nasıl aşılacağını şöyle anlatırdı:
"Her sabah şeytan, önümden ve arkamdan, sağımdan ve solumdan bana yanaşır.
Önümden geldiğinde, "Korkma, Allah bağışlar ve merhamet eder" diyerek beni tevbe ve ibadetten alıkoymaya çalışır. Ben de, Hak Teala'nın
"Şüphesiz ki ben tevbe eden ve iman edip salih amelde bulunanlar için bağışlayıcıyım" (Ta-ha, 20;82) ayetini okurum.
Arkamdan geldiğinde, beni çocuklarımın fakirliğe düşecekleri korkusuyla tehdit eder. Ben de ona karşı
"Yeryüzünde yürüyen hiçbir canlı yoktur ki, rızıkları Allah'ın taahhüdü altında olmasın" (Hud, 11;6) ayetini okurum.
Sağımdan bana geldiğinde, beni medhederek yaklaşır. Ben de
"Akıbet müttakiler içindir" (Araf, 7;128) ayetini okurum.
Solumdan geldiğinde ise, bana şehevi şeylerle yaklaşır. Ben de "Kendileriyle arzularının arasına bir set çekilmiştir" (Sebe 34;54) ayetini okurum.

*Metin Karabaşoğlu- Kur'an'la yaşayanlar kitabından

04 Ocak 2012

Psikiyatri bölümünde ihtisasa başlayalı 1,5 yıl oldu. Hem fiziksel hem zihinsel olarak yorucu ve yoğun bir dönem geçti. Bu sırada sayısız insanın zihnindeki sayısız yaşantıya şahit olmak nasip oldu.
İnsanların dertlerini dinlemek tahmin ettiğimden daha zordu. Çünkü bizim izole ve rahat içerisinde geçen hayatımızda "dert" diye nitelendirdiğimiz şeyler, bazıları için belki dert kırıntısı bile olamazdı.
Psikiyatriye başladıktan sonra pek yazı yazmadım. Sanki bir şeyler yazarsam farkında olmadan bazı ruh mahremlerini deşifre edeceğim gibi geldi.
Henüz kurgular kurmaya da hazır hissetmiyorum kendimi.Bunun yanısıra nöbetler, eğitimler, iş yoğunluğu da yaz(a)mamamı arttıran unsurlar oldular. Ama blog sayfama dönüp baktığımda ne kadar uzun süredir boş bıraktığımı görünce içimde bir burukluk hissettim.
Buna rağmen ziyaretlerinizi esirgemediğiniz için teşekkür ediyorum. Katkılarınızla yeniden bir şeyler paylaşmaya çalışacağım
Selam ve dualarımla..