“Kainatın da tıpkı bizim gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradan’ın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim.”..diyor Elif Şafak
Roman karakteri “Aziz”in kaleminden..
AŞK kitabı, Mevlana’nın Şems-i Tebrizi ile buluşmasından, değişimine, dönüşümüne ve sonrasına kadar pek çok şeyi eksen alarak, ilahi Aşk merkezli bir eksende, beşeri aşkı da es geçmeyerek dönüp duruyor semazen gibi..
2008 ile 1200’lü yıllar arasında zikzak çizerek gelip giden kelimeler, cümleler, kurgular bir bütün olarak düşünüldüğünde oldukça yerine oturmuş. Ancak, menkıbe dinlemeye alışkın bir kulak için çokça tekrardan oluşan, bilindik öyküleri bir kronolojik sırada sunan, ve Şems-i Tebrizi’nin adıyla yazılmış kuralları bir bir sıralayan cümleler gözlerinizin sayfadan sayfaya sıçramasına ve dikkat dağınıklığına neden olabiliyor.
Bir de Kırk Kural’ın “gerçek” bir kişiye atfedilmiş “kurgu” sözler olması hasebiyle Şems-i Tebrizi yerine romandaki kahraman Aziz Z. Zahara’ya atfedilmesi daha uygun olabilirdi.
Bunun dışında çok güzel cümleler kurulmuş kitapta, özlü sözler. Hatta bazen o kadar peş peşe geliyorlar ki, birini özümsemeden diğeriyle karşılaşıyorsunuz.
İlk 200 sayfada kitabı okurken sıkılmışken, sonraki 200 küsur sayfada Mevlana ile Şems arasındaki bağlantıyı bu kadar sade bir dille ve anlaşılır biçimde anlattığı için memnun kaldım. Mevlana’nın kabuğundan çıkmamış bir alimken tanıştığı Şems-i Tebrizi’nin kendisini nasıl değiştirip dönüştürdüğünü ve Mesnevi’nin nasıl “yazdırıldığı”nı gerçekten güzel bir üslupla anlatmıştı. Nasıl evrensel bir görüşe sahip olup tüm canlara kucak açacak bir hale geldiğini..
Lakin şuraya değinmeden geçemeyeceğim, post-modern bu romanın, 2008’de Amerikalı bir bayanın hayatından dem vuran bölümlerini yani Boston bölümlerini çıkardığımızda, geniş kitlelerin burun kıvıracağı bir “dini” esere dönüşebilecekken sadece sunumun değiştirilip böyle bir kurguya oturtulması ve böylesi bir tanıtımla şu anda 200 bini aşkın satması ilginç geliyor bana. İlginç ve bir o kadar sevindirici. Çünkü bugün, dini bir vecize duyduğunda yüzünü çeviren okuyucu kitleleri, yüzyıllardır dile ve gönle düşmüş hakikat nağmelerinden birkaç cümle olsun duymuş olacaklar. Gerçi yine de magazinperver toplumumuz bu kitaptaki onlarca hakikatli söz dururken, kitap hakkında ilk ve öncelikli olarak “Mevlana hemcinsine mi ilgi duyuyordu” gibi anlamsız, yersiz ve asla yakıştırılamayacak bir konuyu cımbızla çekip bu minvalde tartışmalar çıkarmaktan da geri durmuyordu. Sufi kaynaklı bir eserin totalinden edinilen sonuç bu muydu?..Bu kadar aşağı ve basit olabilir miydi?..Bu konuda Elif Şafak da kitapta önlemini almış aslında, Şems-i Tebrizi’nin dilinden “Babanla aramızdaki bağın derinliğini anlayamayanlara söyle, önce kendi zihinlerindeki kiri pası temizlesinler!” diye bir bölümde uzun bir açıklama koymuş..Ama demek ki bazıları kitabı sadece popüler diye, D&R’ın vitrininin yarısını kaplamış diye, ortamlarda herkes bu kitabı konuşuyor diye okuyor/okumuyor olmalı ki, rikkatlerini bu noktaya verememişler.
“Her kelam, her kulağa uymazmış”.. diyor yazar kitabında. Ne de güzel söylüyor. Bu kitaptaki her cümle de her kulağa uymamış olabilir, tabii benim de..
Ama şu bir gerçek ki, AŞK büyük kitlelere hitap edebilecek denli akıcı ve sade bir dille yazılmış, üzerinde emek harcanmış, Sufi öğretilerini değiştirmeden/yontmadan sunmuş ve uzun süre en çok okunanlar arasında kalmayı hak edecek bir kitap bana göre...