28 Kasım 2007

Acıda Buluşmak........Metin Karabaşoğlu

....
Cenaze ortamlarını sevmem; çünkü hayatta iken kadir kıymet bilmeyenlerin; hayatta iken bir sevgi, iki saygı, üç takdir kelimesini mevtaya çok görenlerin; içten içe onu kendi hayatları ve kendi konumlari için bir rakip olarak görenlerin haline haset ettikleri bu rakibin yitip gidişinin gizli hazzını duya duya sevgi, saygı, takdir kelimelerini birbiri ardınca sıralayışları midemi bulandırır. Doğru söz, doğru kişiye, doğru zamanda. Mevtâ ölüp gittikten sonra, mevtânın geride bıraktıklarına aktarılmış sözlerin ne anlamı olabilir ki? Bu sözler, mevtâ ile hayatta kalan arasında bir kırıklık varsa ortada, onarabilmiş midir bu kırıklığı? Yoksa, bu dünyadan yitip giderken hayat sahnelerinin hızla önünden geçip gittiği hengâmda bile, mevtâ kalbinde kırıklığa yol açan olayların izini bir kez daha, son bir kez daha seyretmenin acısıyla mı terk-i diyar eylemiştir? Ona değil başkalarına söylenen, onun duyması gerekirken duyamadığı, onun duyması gerekirken başkalarının duyduğu sözler, sesler ne anlam taşır?
...
Metnin tamamı için>>

3 yorum:

Adsız dedi ki...

yazı genel anafikri olarak gordugum-insanlar vefat etmeden helalleşmeli, alcak gonullu olmalı, sebepler baklememeli- kısmına katılıyorum. ama bu tip dusuncelere sahip bir yazarın başta gecen taziye ziyaretlerinin ozur dileme yeri olmasından hoslanmamasını anlayamadım. insan aciz bir varlık kendini dunyaya kaptırıp gidiyor. ondan Allah rasulu(s.a.v.) ölümü hatırlamayı öğütlüyor. tamam keşke hepimiz ölümü bir tezkere seviciyle karşılaya bilsek. her kapıda ağlayıp o kapıda gülebilsek ama şuda bir gerçekki cok azımız o makama ulasabiliyor ve bence ulaşamayanların bir musibetle karsılastıklarında da olsa hakkı hukuku bu dunyanın faniliğini anlamalarında bir sakınca yok.. tabi yazarın baska yonlerinide bildiğimden bu anlamda demediğine eminin. bu bir oz eleştiri olarak kabul ediyorum ve bu konuda cok haklı. inşallah ozur dilemek, sevdiğini soylemek, helallik almak noktalarında musibetleri beklemeyenlerden oluruz. selam, sevgi ve dua ile...

Adsız dedi ki...

Hayatın içinde, iletişimimiz ve hakkında sahip olduğumuz bilgi az olan kişiler üzerine empati kurmamız oldukça zordur. Tanımak gerek birbirlerimizi ki uhuvvet adına münasebet tesis edilsin. Rekabetin de uhuvvetli olanı makbul değil mi, adavet üzerine tesis olanı değil. Yoksa rakip rakip değil adeta düşman olur.
Bu ise hakiki rekabet adına asılsızdır.

Öldüğünde bir insanın ruh halini bilmek veya kestirmek hayattakinden zor olmalı. Çünkü bilgi ve iletişim adına gayba gidiş söz konusu. Mevta başka bir aleme kapıyı açmış ve bize de kapatmıştır. Başka bir aleme uyanan insanın başlıca derdi O aleme uyum sağlayıp sağlayamayacağı olsa gerek. Bıraktığı aleme ve girdiği aleme hükmü geçene kesbetmeye çalıştığı yakınlık nisbetinde kolaylaşacaktır durumu. Çünkü bu ve ilerideki hayata Hakim olanı tanıyan ve sayanı elbette bu saygının gereği olarak heryerin Sahibi gözetecektir.
Ve eğer kazanma noktasında ise bu hayat-ı imtihanı hiç kimse madden kaybettiklerine üzülmez. Zira endişesi bitmiş ve iyi sonuç belli olmuştur. Arkadan söylenen iyi sözlerin hüsn-ü zandan dolayı kurtulmasına vesile olmasından başka yararı var mıdır. Bu bile gereklidir ve rahmet vesilesi olacağı umulur, Rahmet-i Sonsuz'dan.
Ama yazıda geçtiği üzere, hayatı boyunca duyulmayan sözler geçiyor ise bu ikiyüzlülüğe kayıştır, hafizan-allah. Bu durum, eğer manevi suç sabitse yapanları bağlar ve hak mevzu bahis ise Adil olan Malik-ül Mülk mutlaka hesabını sorar ve bu suçu işleyenler borcunu mevtaya öder.
Bu durumda mevta hakikatte kazançlı görünüyor.
Eğer mevta hayat-ı imtihanı kazandı ise kazandığı için ve bu yüzden çok da acı duymayabilir.
Hakiki endişesi izale olmuş, hayra kalbolmuş.
Yok eğer mevta ebed-i firaka düçar ise,diğer bir ifade ile imtihanı kaybettiyse durum epey müşkülatlı.
Herhal-u-karda Adil olan öbür dünyanın sahibi hesabı seri bir şekilde halleder.

Yeter ki akıbetimiz hayrola,
Dua ve selam ile, efendim.

[Bu yazıyı yazanlar,hazırlayanlar ve sunanlardan Allah razı olsun, ne iyi bir iş yapıyorlar.]

Uzak dedi ki...

Çok orjinal olmuş.

"Doğru söz, doğru kişiye, doğru zamanda."
Ben bu sözü tuttum ve yazdım bir köşeye.
Sadece doğru zaman değil, doğru kişi ve doğru söz de önemli.
Ne kadar isabetli olmuş.

Kıymetli olanın, kadrini de doğru zamanda kavrayamamışsanız ve zaman geçmişse, artık hiçbir ehemmiyeti kalmıyor.

Doğru zamanda, doğru kişiye, doğru sözleri söylebilme dileğiyle...

Eklediğiniz son dört konudan, ilk ikisine de yorum yapmayı düşünmüştüm ama galiba onlara yorum yapamıyoruz.

Selamlar.