"Rahmeti bol olan yaratıcının, kullarından istediği en mühim iş şükürdür. Kur'anda gayet ehemmiyetle şükre da'vet eder.
...
Hem şükrün çeşitleri var. O çeşitlerin en genişi ve umumi fihristesi namazdır. Hem şükür içinde safi bir iman var, halis bir tevhid bulunur.
Çünkü bir elmayı yiyen ve "Elhamdulillah" diyen adam, o şükür ile ilan eder ki: "O elma, doğrudan doğruya kudret elinin yadigarı ve doğrudan doğruya rahmet hazinesinin hediyesidir" demesiyle ve inanmasıyla, küçük-büyük her şeyi Allah'ın kudret eline teslim ediyor ve her şeyde rahmetin cilvesini, bir parıltısını bilir.
Hakiki bir imanı ve halis bir tevhidi şükür ile beyan ediyor. "
Asa-yı Musa
Şükür Risalesi (s237-239)
1 yorum:
Teşehhüd hakkında;
(Namazın şükrün umumi fihristesi olması ve genişliğine dair..)
"Her mü'minin namazı, onun bir nevi Mi'racı hükmündedir. Ve o huzura lâyık olan kelimeler ise, Mi'rac-ı Ekber-i Muhammed (Aleyhissalâtü Vesselâm)da söylenen sözlerdir. Onları zikretmekle, o kudsî sohbet tahattur edilir. O tahatturla o mübarek kelimelerin manaları cüz'iyetten külliyete çıkar ve o kudsî ve ihatalı manalar tasavvur edilir veya edilebilir. Ve o tasavvur ile kıymeti ve nuru teâli edip genişlenir.
Meselâ: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o gecede Cenab-ı Hakk'a karşı selâm yerinde 'Et-tahiyyatü-lillah' demiş. Yani: "Bütün zîhayatların hayatlarıyla gösterdikleri tesbihat-ı hayatiye ve Sâni'lerine takdim ettikleri fıtrî hediyeler, ey Rabbim sana mahsustur. Ben dahi bütün onları tasavvurumla ve îmanımla sana takdim ediyorum."
Evet nasılki Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm 'Et-tahiyyatü' kelimesiyle, bütün zîhayatın ibadat-ı fıtriyelerini niyet edip takdim ediyor. Öyle de: Tahiyyatın hülâsası olan 'El-mübarekatü' kelimesiyle de, bütün medar-ı bereket ve tebrik ve bârekallah dediren ve "mübarek" denilen ve hayatın ve zîhayatın hülâsası olan mahluklar, hususan tohumların ve çekirdeklerin, danelerin, yumurtaların fıtrî mübarekiyetlerini ve bereketlerini ve ubudiyetlerini temsil ederek, o geniş mana ile söylüyor. Ve mübarekâtın hülâsası olan 'Es-salavatü' kelimesiyle de zîhayatın hülâsası olan bütün zîruhun ibadat-ı mahsusalarını tasavvur edip dergâh-ı İlahîye o ihatalı manasıyla arzediyor. Ve 'Et-tayyibatü' kelimesiyle de, zîruhun hülâsaları olan kâmil insanların ve melaike-i mukarrebînin, salavatın hülâsası olan tayyibat ile nurani ve yüksek ibadetlerini irade ederek Mabuduna tahsis ve takdim eder.
Hem nasılki o gecede Cenab-ı Hak tarafından 'Es-selamü aleyke ya Ey-yühen-nebiyyü' demesi, istikbalde yüzer milyon insanların her biri, her gün, hiç olmazsa on defa 'Es-selamü aleyke ya Ey-yühen-nebiyyü'demelerini âmirane iş'ar eder. Ve o selâm-ı İlahî, o kelimeye geniş bir nur ve yüksek bir mana verir. Öyle de: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın, o selâma mukabil 'Es-selamü aleyna ve ala ibadillahis-salihin' demesi, istikbalde muazzam ümmeti ve ümmetinin sâlihleri, selâm-ı İlahîyi temsil eden İslâmiyete mazhar olmasını ve İslâmiyetin umumî bir şiarı olan mü'minler ortasındaki 'Es-selamü aleyke ve aleykes-selam' umum ümmet demesini raciyane, daiyane Hâlıkından istediğini ifade ve ihtar eder. Ve o sohbette hissedar olan Hazret-i Cebrail Aleyhisselâm, emr-i İlahî ile o gece 'Eşhedü en-lailahe ilallah ve eşhedü enne Muhammeden Resulullah' demesi, bütün ümmet kıyamete kadar böyle şehadet edeceğini ve böyle diyeceklerini mübeşşirane haber verir. Ve bu mükâleme-i kudsiyeyi tahattur ile kelimelerin manaları parlar, genişlenir."
6.Şua'nın bir bölümü
Dua ve selam ile.
Yorum Gönder