11 Aralık 2007

AŞk...


For my mother
Originally uploaded by SezzRS
yürek de damla damla akar mı böyle..

gül kokusu, gül muhabbeti, yürekten damla damla süzülür mü böylesi..

aşk, taneyi mücevher yapan,
faniyi baki yapan..
bir kainatı aşk ile dolduran Rabb'e aşk...
olmazları olduran,
kabımızı güllerle dolduran Rabb'e aşk...
bir zerreye bile akla sığmaz kanunları sığdıran,
nice fabrikalar işletip en güzel suretiyle bize sunan
Suyu Rahmet, Gülü Muhabbet eyleyen Rabb'e aşk...

Ancak aşk ile dönebilir bu dünya,
Aşk olmazsa bir elektron dahi yörüngesinde duramaz..
Su molekülleri biraraya gelemez..
Yağmur yağamaz,
Güneş doğamaz o ilahi Aşk olmasa..

Halık-ı Kerim'in "ol" emri olmasa..
Ne alem olur, ne zerre, ne katre, ne güller, ne gülistanlar
ve ne biz insanlar..

Ama "Ol" dedi Rabbim..
"Gel" dedi dünyaya..Ve bizleri bu fani misafirhaneye misafir eyledi,
Tüm cihazatları verdi Rabbim..
Görmeye, Bilmeye, İnanmaya, İtaate, Sevgiye, Aşka ve Teslimiyete dair,
Tüm cihazlarla donattı bizi...
Halk eyledi, Rahmeyledi, nur eyledi..

Alemi melekleriyle donattı, herbirini emrimize memurlar eyledi..
Hizmetkarlarıyla doldurdu dörtbir yanımızı,
ve "en sevdiğini" gönderdi bizlere...
Nelerden nelerden nasipdar eyledi...

Mahbub-u Hakiki olan Rabbimiz, O aşk'a teveccüh ettirsin bizi
O'na sevk etsin bizi,
O'nunla eylesin bizi..

Amin....



Fotoğraf için R.Sezin'e en içten muhabbet ve teşekkürlerimle, Rabbim seni aşık eylesin ! :)

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Su gibi akar, nehirler ve çağlayanlar misillü, belki daha şiddetli akar yürek.
Eğer hakîki mahbubuna müteveccih olabilirse.
(Sâir-fanî mahbublar kalbi sıkar, zahiren sürur verse de kalb kalıpta kalır, akışı durmaya meyleder, fanîliklerin elemini de yüklenir.)
Rabbimiz yegâne mahbubumuz,maksudumuz.
O’nun sevdiklerini, sevmemizi istediklerini bizler de severiz.
Hakîki aşkın bir hakîkati de Rabbimiz’in, olmasaydı kainatları yaratmayacağı Efendimiz(s.a.v)’den dolayı olsa gerek.
Rabbimiz’in Efendimiz(s.a.v)’i sevmesi.
Efendimiz(s.a.v)’in Rabbimiz’i sevmesi.
Kainat herhalde bu sevgi üzerine bina olmuştur.
Allah’ı ve Resulü’nü sevmemizin istenişi, diğer her şeyden fazla sevmemizin gerekliliği bu sebepten.
İnananları sevmemizin istenmesi de bu sevgiden. Zira Efendimiz(s.a.v)’e sevgi duyan, sünnetine bağlanan, O’na benzemeye çalışan, O’nun sevdiklerini seven, O’nun gibi dünyaya bakan, O’nun gibi duymaya gayret eden, O’nun kulluk şuurunu kendine rehber edinen,
O’nun ahlâkıyla ahlâklanan inanan kardeşlerimiz, bizleri ne kadar çok O’na bağlar, ne kadar çok O’nu anmamıza vesile olur.
Velhasıl, bu fanî âlem-i hayatı ebedî hayata kalbeden’e, ve en Sevgili’ye aşıklar var, efendim.
Rabbimiz bizlere hakîki aşka müdrik olmayı nasib etsin.


KASÎDE-İ DER-NA’T-İ HAZRET-İ NEBEVÎ

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su
Kim bu denlü dutuşan odlâre kılmaz çâre su
[Ey göz(üm)! Gönlümdeki ateşlere gözyaş(ım)dan su saçma. Zira, bu kadar fazla tutuşmuş ateşlere suyun faydası olmaz.]

Âb-gûndur günbed-i devvâr reng-i bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâre su
[(Şu) dönen kubbenin (gökyüzünün) rengi su renginde midir? Yoksa gözümden akan yaşlar mı (bu) dönen kubbeyi kaplamıştır, bilemiyorum.]

Zevk-ı tîgundan ‘aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bıragur rahneler dîvâre su
[(Ey sevgili) senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden gönlüm parça parça olsa şaşılır mı? (Nitekim) su da akarken duvarlarda yarıklar bırakır (meydana getirir).]

Vehm ilen söyler dil-i mecrrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer içer kimde olsa yâre su
[Yaralı gönül, senin ok temrenine benzeyen kirpiklerinin ismini korkarak söyler. (Nitekim) yarası olan (hasta) kimse (de) suyu ihtiyatla (çekinerek) içer.]

Suya virsün bâğ-bân gül-zarı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâre su
[Bahçıvan (boşuna) zahmet çekmesin; gül bahçesini sele versin (mahvolmaya bıraksın). (Çünkü) bin (tane) gül bahçesini sulasa, senin yüzün gibi bir gül açılmaz (yetişmez).]

Ohşada bilmez gubarını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kare su
[Yazı yazan (hattatın) bakmaktan kalem gibi gözlerine kara su inse (kör olsa) yine de “gubâr yazısını” senin (yüzündeki) tüylerine benzetemez.]

Ârızun yâdiyle nem-nâk olsa müjganım n’ola
Zâyi’ olmaz gül temennâsiyle virmek hâre su
[(Ben senin gül renkli yanağını gözümün önüne getirip ağlasam ve kirpiklerim bu suretle ıslansa, bunda şaşılacak ne var? (Çünkü) gül elde etmek isteyerek diken(in)e su vermek boşa gitmez.]

Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede, bîmâre su
[Gam günü (ızdıraplı günümde), hasta gönül(gönlüm)den kılıç (gibi keskin bakışlar)ını esirgeme. Karanlık gecede hastaya su vermek hayır(lı bir iştir, sevap)dır.]

İşte peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm’çün âre su
[(Ey) gönül! Ondan ayrı olduğun zaman (sevgilinin ok temrine benzeyen) kirpiklerini iste(yerek) arzumu, harâretimi söndür. (Zirâ ben) susuz (harâretten yanıyor)um, bu (aşk) sahrâ(sın)da bir kez (de) benim için su ara.]

Men lebün müştâkiyem zühhâd Kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hôş gelir huş-yâre su
[Ben (Senin insanlara İlâhî aşk şarabı sunan) dudağının susuzuyum. Zâhidlerin muradı kevserdir. Çünkü sarhoş olana şarap, ayıklara da su içmek hoş gelir.]

Ravza-i kûyına her dem durmayub eyler güzâr
Âşık olmış gâlibâ ol serv-i hôş-reftâre su
[Su, galiba o nazlı gidişli (salınarak yürüyen) serviye (servi boylu güzele) aşık olmuş; (onun için) durmadan, her an, onun bulunduğu cennet gibi bahçeye (doğru akıp) gider (dolaşır).]

Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahi ol kûya koyman vare su
[Suyun yolunu, sevgilinin bulunduğu yere gitmesin diye toprak olup(olarak) tutmalıyım. Çünkü su da benim rakibimdir. O köye (yere) gitmesine göz yumamam.]

Dest-bûsı ârzûsiyle ölürsem dûstlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâre su
[Dostlarım, (eğer) sevgilinin elini öpmeden, bu arzuyla ölürsem, toprağımdan testi yapıp onunla Sevgiliye su verin.]

Serv-keşlük kılur kumrî niyâzından meğer
Dâmenin duta ayağına düşe yalvare su
[Servi, kumru yalvardığı (halde) dikbaşlılık, inatçılık der. Meğer su(yun), (selvinin bu inatçılıktan ve dikbaşlılıktan vazgeçmesi için) eteğini tutup ayağına kapanıp yalvarmasını ister.]

İçmek ister bülbülün kanın meğer bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtare su
[(Gül budağı), meğer (güle renk vermek gibi) bir hile ile bülbülün kanını içmek ister. Su, gül budağının damarına girip (mizacına göre hareket ederek bülbülü) kurtarsın.]

Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış tarîk-ı Ahmed-i Muhtâre su
[Su, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in gösterdiği yola (Kur’ân yoluna) uymakla temiz yaradılışını bütün dünyaya açıkça göstermiştir.]

Seyyid-i nev’-i beşer deryâ-yı dürr-i ıstıfâ’
Kim sepübdür mu’cizâtı âteş-i eşrâre su
[İnsan cinsinin efendisi, kıymetli inci deryası olan (insanlara kıymetli inciler değerinde sözler söyleyen) Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’nın mucizesi şer sahiplerinin ateşine su serpmiştir (ve sönmüştür).]

Kılmağ i çün tâze gül-zâr-ı nübüvvet revnakın
Mu’cizinden eylemiş ızhar seng-i hâre su
[(Peygamber(s.a.v) ), Peygamberlik gülbahçesinin parlaklığını taze kılmak (tazelemek) için mucizesiyle sert taştan su çıkarmıştır.]

Mu’cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffâre su
[Onun âlemde, uçsuz bucaksız bir deniz gibi olan mucizesinden kâfirlerin binlerce ateşhanelerine su ulaşmış (ve küfür ateşinin sönmesine vesile olmuştur).]

Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ’
Barmağından virdüği şiddet güni Ensâr’e su
[Şiddet(li sıcağın olduğu, kızgın bir savaş) gün(ün)de (Hz. Muhammed s.a.v.’in) parmağından Ensâr’ına su verdiğini kim işitse, hayretinden parmağını ısırır.]

Dôstı ger zehr-i mâr içse olur Ab-ı Hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr i mâre su
[ O(s.a.v)’nun dostu, yılan zehiri içse Âb-ı Hayat olur. Düşmanı ise, su içse (o içtiği su) mutlaka yılan zehirine döner.]

Eylemiş her katredenmin bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunub urgaç vuzû’ içün gül-i ruhsâre su
[ Peygamber Efendimiz (s.a.v), abdest (almak) için yanağının gülüne el sunup (avucundaki) su(yu) vurunca, her (su) damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmış(tır).]

Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urub gezer âvâre su
[Su, ömürler boyunca (Hz. Peygamber’in s.a.v’in) ayağının toprağına (mezarına) varayım diye, başını taştan taşa vurarak avare gezer durur.]

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol der-gâhdan ger olsa pâre pâre su
[Su, zerre zerre eşiğinin toprağına nûr salmak (nurlandırmak) ister. Eğer parça parça (da) olsa o dergâhtan (eşikten) dönmez.]

Zikr-i na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def’i humâr içün içer mey hâre su
[Sarhoşlar, sarhoşluklarını (başağrılarını) gidermek için nasıl su içerlerse, günâhkârlar da na’tını dillerinden düşürmemeyi (günahlarına) derman bilirler.]

Ya Habîballâh yâ Hayre’l-beşer müştâkunam
Eyle kim leb-teşneler yanub diler hem-vâre su
[Ey Allah’ın Sevgilisi, ey insanların en hayırlısı! Nasıl ki çok susamış, dudağı susuzluktan çatlamış olanlar harâretle yanıp her ân su isterlerse, işte ben de senin öyle tutkununum.]

Sensin ol bahr-ı kerâmet kim Şeb-i Mi’râc’da
Şeb-nem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâre su
[ (Ey Muhammed!) Sen, Mirac gecesinde feyzinin şebnemi (çiğ tanesi ile) sabit ve seyyar (yıldızlar)a su ulaştıran o keramet denizisin.]

Çeşme-i hûrşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mi’mâre su
[Senin kabrini yenileyen mimara su gerekse, güneş pınarından her ân (durmadan) bereketin saf, hoş içimli, serin suyu iner (akar).]

Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâre su
[Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış; senin ihsan bulutunun o ateşe su serpeceğine (onu söndüreceğine) ümidim var (ey Allah’ın Resûlü!).]

Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nisândan dönen tek lü’lü-i şeh-vare su
[ (Ey Allah’ın Resûlü!) Seni övmenin uğuruyla, nisan bulutundan düşen damlaların şâhâne inciler haline dönmesi gibi Fuzûlî’nin sözleri (şiiri) de kıymetli bir inciye dönmüş, onun gibi değerlenmiştir.]

Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda Rûz-ı Haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâre su
[Mahşer günü gaflet uykusundan uyanık olan, (sana) hasret gözyaşlarından uyanık gözlere su (serptiğinde), döktüğünde (ağladığında)…]

Umduğum oldur ki rûz-ı Haşr mahrûm olmayam
Çeşme-i vaslun vire men teşne-i didâre su
[…umduğum odur ki, Kıyâmet gününde (senin yüzünü görmekten) mahrum olmayayım. Ben yüzüne susamışa, senin kavuşma (vuslat) pınarın su versin.]
FUZÛLÎ

(Fuzûlî’nin su kasidesi ve şerhi, A.Çalışkan, D.İ.B. Yay.)

Adsız dedi ki...

:( amin...

Uzak dedi ki...

Merhaba,

Konunun tazeliği geçmeden, izninizle bende bir değerlendirmede bulunayım ve belki yorumlada katkı yapabilirim.
Tabii yorumumuz değerlendirmeden geçerse. :)

Yaptığınız alıntıları belirten biri olarak, anlıyoruz ki, bu yazı kendi elinizden çıkmış.Yani Orjinal. Ayrıca resimle komposizyon oldukça başarılı. Yer yer kafiye ve derinlikte bütünlük çok iyi yakalanmış.

Yorum olarak; daha geçen Cuma bir dost meclisinde bu mevzuu açılmıştı. Bir dost, sohbetin kaynağından aktardı ve o güne kadar hiç duymadığım yepyeni şeyler öğrendim. Hatta çay için yardıma bile sırf sohbeti kaçırmayayım diye gidemedim.

Efendimiz (s.a.v.) Habib-i Hûda, "Habibim sen olmasaysın, feleği yaratmazdım" sözünün gerçek muhatabı. Yani Cenab-ı Hak'ın aşkının karşılığı yada o aşka karşılık verebilen tek yaratılmış. O yüzden kâinat yok olmaktan kurtulyor. Ve Efendimiz(a.s.) haricinde hiç bir mahluk, İlah-i aşkın gerçek karşılığı olamıyor.

Saygılar.